Başar Başaran’dan cumartesi kederi: “Seni Beklerken”
okuma süresi 3 dakikaKırık pencerenin taşı olduk seninle. Çalınmış kapıların zili. Gizli gülmeleriyiz artık cenazelerin, sınıfın en haylazları. Düştükçe aynı yerden kanayacak dizlerimiz. Peşimizde evhamı evdekilerin, bir perdenin ardına saklanacağız.
Canhıraş aramaların kuytusuyuz seninle, kaçırılmış otobüsün dumanı. Ardımızdan baktıkça bakacak insanlar. Sorusuz cevapları, sorumsuz sevapları, kimsenin inanmadığı yalanları elimizin tersiyle iteceğiz. Ne yapalım, çıktı dikildi işte karşımızda kaderimiz,söylemeye fırsat vermeden mazeretleri, çekilmemiş bir resmin anısı gözlerimizi çaldı.
Yoksun dedikçe varım, gittin dedikçe buradasın, köpekler uyuduğunda yatacaksın, martılar sustuğunda uyanacak, günleri kurtardığında bana getireceksin yanmış parmaklarını üfleyerek. Bir biletin ikramiyesiyiz seninle, bir merminin unuttuğu, gittiğinde beni bulacaksın, döndüğümde ordasın.
Acı çektikçe meraklı, mide ağrısında yaşayan bir ihtimalin hesabı. Işıksız bir trenin mutfağında kaynayacağız. Mum ışığında yandıkça ellerimiz bildiklerimizi hatırlayacağız.
İyi düşünürüz düşümüz oldukça, ah şu hatıralar ve tükenmeyen kıskançlığımız. Bir ağrının sesiyiz seninle, bir yaranın kesiği. Okunmamış bir mektubun içinde bekler dururuz. Tutulmuş bir mehtap düştüğünde geceden kendimizi önemli sayacağız. Güldükçe dişlerimiz utanacak, soyundukça tüylerimiz, bir baykuşun bakışıyız seninle çalınmış, kıskandıkça büyüyen ormanlarından tanrının.
Bir ağacın içinde halkalar, en dıştakinden bir önceki. Öyle bir hayatın yaşıyız seninle, büyülenmiş bir seyrin manzarası. Yaşlı bir sinemanın koltuğunda uyuduğumuzda önce kulaklarımız çekip gidecekler, sonra ellerimiz, ayaklarımız, kendimize güvenimiz. Bir şarkının içinde kayıp bir nota, detone bir şarkıcının gırtlağında yiteceğiz. Dirildiğinde baygın, söylendiğinde ölü bir sır gibiyiz kimsesiz. Salıncaklar kadar zincirli bir neşenin gizlediği, içine atılmış dertlerle sönmüş güneşi tenimizle besleyeceğiz.
Doğmamış bir çocuğun ağlamasını duyduğunda duracaksın. Ömrünüz yazılırken sessiz olun diyor Tanrı. Aklı karışıyor meleklerin, depremlerin ve sislerin. Heyecansız bir yarışın mağlubu, dillenmiş bir kadının tahriki, Aferin aldıkça inkar edip duracağız kendimizi.
Sarhoş bir şairin harfleriyiz bir bir. Altın suyunda bir hurda. Hangi acı çekildiği gibi yazılabilir sevgilim, hangi hayal görüldüğü gibi. Boşuna verilmiş bir nefesin yaşamıyız seninle, alınmamış bir sokağın çöpü.
Zil zurna olduğunda duracaksın. Kemiklerin ısındığında bir sobada, gözlerin yandığına bir suda, yürünmemiş bir yolda hep bizi anlayacaksın. Tövbekar bir orospunun dudaklarıyız seninle, aldırılmış bir bebeğin yaş günü, kutlanmamış bir bayramın hüznüyüz seninle, anlaşılmamış bir meramın kederi.
Günler geçecek önümüzden tramvaylarla kol kola, kavgasız bir ömrün manasızlığından çıkacağız. Bir viraj dönecek kıvrım kıvrım, bir deniz doğacak karşımızda. Görmediğimiz bir köyün yerlisiyiz seninle, kırılmış bir kadının kalbi. Zayıf bir tekir gibi balığın kılçığına imreneceğiz.
Biz güldük mü, dünya gülecek, biz ağladık mı dünya ağlayacak. Bir yazarın hayaliyiz seninle, bir metnin karakteri. Sonunda hep kavuşacağız sevgilim, satsın diye romanlar. Piyasanın uzanmadığı yerde kendimizi bozduracağız.
Bir uyku düşlüyorum seninle, yorgun döndüğümde dağlardan. kutuplar kadar sessiz. Kötü bir alışkanlık gibi bıraksınlar bizi ne olur, istenmeyen bir arkadaş gibi yalnız, pasaportumuzu alsın polis, cüzdanımızı çalsınlar, kaydımızı silsin bilgisayarlar, artık parlamayan bir yıldızın gezegeniyiz, yedek bir düğme gibi kaybolup gideceğiz.