Kepazeliğimin Muhasebesi

okuma süresi 7 dakika
Ayrıca yediğim dayaktan da bahsedilmemiş. Ben hırpalanıp kepaze olduğumla kalmışım. Şevket ağbime karşı birdenbire pis bir intikam duygusu beslemeye başladım. Yaptıkları yanına kâr mı kalacaktı?

Ömrümde hayatımda öyle dayak yediğimi hatırlamıyorum. Küffara vurur gibi vurdu vicdansızlar. Ayıptır söylemesi dayak esnasında donuma da kaçırmışım biraz. Sidik kumaş pantolondan geçmiş, önden arkadan belli oluyor kabak gibi. Cüneyt Arkın filmlerindeki sahneleri bizzat yaşıyorum. İki kişi kollarımdan tutuyor, diğerleri karnıma çalışıyor. Küfürler, yumruklar havada uçuşurken dayanamadım, kollarımdan tutan çocuklardan birinin suratına can havliyle tükürüp, kurtuldum ellerinden. Koşarak stadyumdan çıkıp toprak yola varana kadar anam ağladı resmen. Dolmuş bile almadı halimi görünce. Serseri sandı, el kol hareketleriyle bir şeyler ima etmeye çalıştı ama anlayamadım. Isırgan otlarının arasına düşmüş gibiydim, kesilmek için tüyleri yakılan tavuklardan farkım yoktu, çoğu yerimi hissetmiyordum bile. Bayramı da batsın gençliği de! Sıcağın altında üç saat boyunca elimizde bir karton, indirip kaldırdık. Derslerden yırttığımı düşünüyordum ilk başlarda ama yanılmışım. Anamız babamız okuyalım diye gönderiyor bizi okula, karton indirip kaldıralım diye değil.

Tribünde kartonlarla “Yaşasın 19 Mayıs” yazıyoruz. Ben “Ş” harfinin alt kısmını tamamlıyorum. Ne büyük marifet! Canımın acizliğiyle stadyumdan okula topallayarak güç bela Cevat’ın kolunda gelebildim. Eve gitsem sorguya çekerler, daha çok hırpalanırım. Meğer koynumuzda yılan besliyormuşuz da haberimiz yokmuş. Ağbim olacak Şevket komünist anarşist olmuş. Onun yüzünden yemişim dayağı. Sağ olsun Cevat anlattı meseleyi, “Oğlum üstünde Che resimli t-shirt varken niye ülkücülerin yanından geçiyorsun ki sen?” “Nerden bileceğim Cevat… Che kim?”

Okula giderken Cevatlara uğradık önce. Kendi alt eşofmanını verdi sağ olsun. Sidikli pantolonu siyah poşete koyduk, elimde poşet okula doğru yürümeye başladık. Sonra Cevat Che’nin kim olduğunu anlattı biraz. ‘’Ben de solcuyum oğlum,’’ dedi. ‘’Dededen Chp’liyiz biz. Aramızda kalsın.’’ Ben pek anlamıyorum bu sağ-sol meselelerinden. Hangisi sağ hangisi sol karıştırıyorum. Zaten ilk önce babam sıçar ağzıma duysa. Okuldan eve, evden okula… Nerede görülmüş bizim sülalede siyasete karışıldığı. Ama Şevket ağbim nasıl olduysa bulaşmış bir şekilde. Kim yıkamıştı acaba beynini, işin yoksa uğraş dur şimdi. Babamın kulağına gitmeden önce benim konuşmam lazımdı ağbimle. Cevat meseleyi çok uzattığımı, abartmamam gerektiğini, biraz geniş olmamda fayda olacağını söyledi. Ben de biraz sert çıkınca, “Niye giydin lan o zaman, giymeseydin bilmediğin şeyi sırtına!” diye diklendi. “Annem verdi giydim, nereden bileceğim oğlum böyle olacağını. Hayret bir şeysin yani Cevat!”

Zil çalınca lise ikinci ve üçüncü sınıflar teneffüse çıktılar birer ikişer. Biz birinci sınıflar stadyumda kavruluyoruz tabii, okulda keyifler gıcır. Mayısın sıcağında okuldan kirişi kırmanın bin tane yolu var. Stadyum çalışmalarını da öyle sandığım güne lanet olsun! Ağbimi görebileceğim gölge bir yere oturup beklemeye başladım içimdeki pişmanlığın sağlamasını yaparken. Bedenimin her yeri ayrı ayrı sızlıyordu, sıcağıyla duymamıştım. Asıl acı yeni yeni vuruyordu beynime. İçimden onlarca volt elektrik geçirilmişti sanki. Hortumla ıslatılıp çamura atılmış gibiydim, rezildim. Biraz sonra merdivenlerden inerken gördüm bizimkini, ağır usul sallana sallana geliyordu. Elimle “gel” işareti yapınca hızlandı, perişanlığımı fark ettiğinden olacak koşmaya başladı. “Sadullah ne oldu? Kiminle dalaştın oğlum?” Tepemde dikilip hesap soruyor, sanki ben dedim millete gelin bana girişin diye. Sakin olmayı asla öğrenemeyecek, komünist anarşist damar oradan geliyor besbelli. Tuttu kolumdan okulun arka bahçesine götürdü. “Oğlum kafan çok fena kanıyor haberin yok!” deyince elimi başıma koymamla avucuma bulaşan kanı görmem bir oldu. Pekmez gibi, yapış yapış. Gitti kantinden su aldı, kafamı yıkadık. Neyse ki dikiş atılacak kadar derin değildi yara. Oturdum anlattım durumu. Ben anlattıkça sinirlendi, yumruğunu sıkıp avucunun içine vurdu sertçe. “Pis faşistler!” dedi, “Ben size bunun hesabını sorarım!”

“Bulaşma ağbi, başka derdin mi yok? Sen asıl babamdan gizli nasıl komünist anarşist oldun onu söyle. Allah bilir abdestsiz geziyorsundur.”

“O ne demek lan öyle doğru düzgün konuş benimle!”

“Senin t-shirt var ya hani, dışında adam resmi olan.”

“Che resmi olan mı?”

“Her ne haltsa işte… Onun yüzünden dövdüler beni, komünist anarşist sandılar.”

“Komünist anarşist deyip durma Sadullah. İkisi farkı şeyler onların.”

“Sonuçta dayak yedim mi, yedim. Ben anlamam ağbi, babam duymasın.”

“Sıkma canını, bir şey olmaz. Gel sana döner ısmarlayayım, aç mısın?”

“Açım.”

Dönerciden çıkıp eve doğru yürümeye başladık. İkimiz de susuyorduk. Konuyu onun açmasını bekliyordum ama hiç oralı olmadı. O sustukça içime bir şüphe geldi yerleşti. Yazılılar açıklanırken de aynı duyguya kapılıyordum. Kötü not alsam bile sonradan geçiyordu. Konuşsun, üzerimden alsındı bu yükü. Acaba sus payı olsun diye mi dönerciye götürmüştü? “Sahile geçelim, deniz havası alalım biraz Sado,” deyince ümitlendim. Bana her zaman Sado demezdi çünkü. Ama susmaya sahilde de devam etti. Sonra eğilip çorabının arasından bir paket sigara çıkarttı. Paketin yırtık olan kısmını birkaç kez avuç içine vurdu, sonra bir dal sigara alıp kibritle yaktı. Tıpkı filmlerdeki gibiydi, elini ateşe siper edip yapmıştı bu hareketi. O an ne diyeceğimi bilemedim. Dert birdi iki oldu. “Sigara konusunda babamlara bir şey söylemezsen sevinirim Sadullah, senin olayına kafam bozuldu da biraz. Kusura bakma…” dedi dumanı suratıma doğru üflerken. O an bendeki sigortalar attı. Ağzına iki tane çaksan çakamazsın, sonuçta büyüğün. “Siktir git ağbi başımdan!” deyip ayrıldım yanından. Arkamdan bir şeyler söyledi ama duymazdan geldim. İç yola geçip dolmuş beklemeye başladım. Bizim babamız nasıl para kazanıyor, bunun haberi yok galiba. Ulan neyimizi eksik etti bu adam ben onu anlamadım. Ben dolmuşu beklerken Cevat elinde benim kartonla birlikte geldi. Sağı solu yırtılmış kartonun, tıpkı bana benziyordu. O da durduk yere perişan olmuştu. “Kartonun stadyumda kalmış oğlum. Bedenci seni soruyormuş, yarın git konuş kendisiyle. Çalışmayı aksatanın gözünün yaşına bakmam, bırakırım diyormuş!” gibi bir şeyler geveledi. Ben dersten kalsam ilk önce Cevat sevinirdi herhalde. Öyle iştahlı veriyordu ki kara haberi. Nedense öyle geçti içimden. Kartonu alıp teşekkür ettim. Ben dolmuşa bindiğimde dışarıdan bana el kol hareketi çekiyordu sırıtarak. Duygularımda yanılmamışım.

Eve gelince odama kapattım kendimi. Bir yığın ödevim vardı, oturup başlamam gerekiyordu. Ama neresinden başlayacağımı bilemiyordum. Dayağın acısı vücuduma feryat gibi işlemişti. Düşünmemeye, aklıma getirmemeye çalıştım bugün olup bitenleri. Ben çantadan defterlerimi çıkartırken oda kapısının camına vuruldu birkaç kere, şaşırmıştım. Kim benim kapımı çalar ki? Normalde paldır küldür dalarlar içeriye. “Gir,” dedim belli belirsiz bir ses tonuyla.
Heyecanlanmıştım, sesim osuruk gibi sönük çıkmıştı. Karşımda babamı görünce şaşırdım. Kesin hesap soracaktı. Yatağın köşesine oturup konuşmaya başladı. Ağbimle konuşmuşlar, benim davranışlarım çok komik gelmiş onlara, epey gülüşmüşler. Ben gülünecek bir taraf bulamıyordum ama babam benim yanımda da gülmeye devam ediyordu. Bir şey demedim. “Oğlum bak, ağbin kocaman adam oldu artık. Nasıl düşüneceğine ben mi karar vereceğim? Hem fena şeyler değil ağbinin düşündükleri, bu kadar büyütme kafanda olur mu yavrum?” Ben dayak bekliyordum, yukarıda Allah var. Küfürler, bağırıp çağırmalar… Hiçbiri olmadı, kendi kendime gelin güvey olmuşum. “Komünist anarşist işlere karışırsa ne olacak baba?” Kafamı okşadı, sırtımı sıvazladı sonra. “Ağbinle oturup konuşun, anlatsın sana. Hem ikisi ayrı şeyler, kafan karışmasın. Merak ettiklerini sor, çekinme.” Anlaşılan babamla ağbim önceden beri haberlilermiş bu meselelerden. Ayrıca yediğim dayaktan da bahsedilmemiş. Ben hırpalanıp kepaze olduğumla kalmışım. Şevket ağbime karşı birdenbire pis bir intikam duygusu beslemeye başladım. Yaptıkları yanına kâr mı kalacaktı? Yemişim koca adamlığını. Onun yüzünden bir araba dolusu dayak yedim baba! Altıma işedim, kepaze oldum ele güne karşı! Haberin var mı? “Göster seni dövenleri oğlum, ağızlarıyla burunlarını yer değiştireyim gavatların!” dedin mi? “Sen benim Cüneyt Arkın’ımdın baba, sen de hava civa çıktın!” diye geçirdim içimden sitemle karışık. Ama biraz da ağbim rezil olsun istiyordum, biraz da o uğraşsın bakalım. Cesaretimi topladım, hafif öksürerek boğazımı temizledim. “Baba,” dedim, “Ağbim sigara içiyor. Paket taşıyor çorabının içinde.”

About The Author

Diğer yazılar

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.