İşçilerin kadın ressamı Käthe Kollwitz’in 146’ıncı yaşına saygıyla
okuma süresi 3 dakikaFrançois Millet’nin Hasatçılar’ı çizmesinden ve Clara Zetkin’in doğumundan on yıl sonra, 8 Temmuz 1867’de yüreği çizdiği eller kadar büyük Käthe Kollwitz doğdu.
Onun çizimleriyle ilk önce Nevzat Çelik’in Şafak Türküsü’nde tanıştım. Sağdan akan şiir Filistin’den de bahsetse Pir Sultan’dan da, Börklüce’den de soldaki siyah beyaz çizimler onu müthiş bir önseziyle tamamlıyordu.
“Düşün anne” diye soruyordu şair sağda “hâlâ kanaması nedendir faşizmin göğsünde / utangaçlığı bile vurmadan yanaklarına yaşının / onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen”? Solda Käthe’nin Hayatta Kalanlar’ında (Die Überlebenden) boşluktan gözleriyle etrafını sarmış insanlar arasında üç çocuğuna sarılmış annesi boşlukların en büyük ikisiyle bakıyordu bana.
Ondan sonra hep tanış ressamım oldu. İsmini ezberlememiştim, ama çizimlerini görür görmez çok iyi tanıdığım bir imza görmüş gibi oluyordum. Yıllar sonra, Almanya’nın üniversite kenti Marburg’daki konukluğumda, öğrenci yurduna doğru kiraz ağaçlarından göz kirası ala ala ilerlediğim yol Käthe Kollwitz Schule’nin önünden geçiyordu. Galiba tam olarak o sıralarda belledim adını. Kentin müzesinde çizimlerinden de örnekler de vardı. Hannah Arendt değil Kollwitz’tir benim için Marburg.
Bir zanaatkar ailenin çocuğu olarak Könisberg’de doğan Käthe Kollwitz, büyükbabasından din ve sosyalizm dersleri alırken resim ve heykel derslerine de başladı. Bu süreçte babasının bürosunda gördüğü denizcilerin, köylülerin ve diğer halk kesimlerinin resimlerini çiziyordu. Daha sonra doktor olan kocasının yoksul hastalarını çizerek devam edecekti yoluna.
Birinci Dünya Savaşı sırasında en önemli eserlerinin bir kısmını veren Kollwitz, Nazi’ler iktidara geldiğinde Sanat Akademisi’nde hocaydı. Naziler onu istifaya zorladılar. Daha küçük bir stüdyoya çalışarak çizmeye devam etti. 1936’da kapılarını çalan bu kez Gestapo’ydu. Karı-kocayı toplama kampıyla tehdit etmeye gelmişlerdi. Böyle bir şey olmadı, ama olursa birlikte intihara karar vermişlerdi.
Yetmişinci doğum gününü sanat dünyasından 150 büyük ismin telgrafıyla kutladı. Kocası hastalıktan, torunu savaştan öldükten sonra 1943’te Berlin’den sürüldü. Ardından evi bombalandığında birçok çizimi ve taslağı kayboldu. Öldüğünden birkaç hafta sonra Sovyet Ordusu Almanya’yı ve Avrupa’yı faşizmden kurtaracak ama Käthe bu mutluluğun resmini çizemeyecekti.
O, ölü çocuklarına sarılan anaları ve ekmek isteyerek analarının eteğine sarılan çocukları [3] çizdi. Ve yoksullukların, acıların, ölümlerin ortasından bir çiçek gibi büyüyen kardeşliği.
Bugün Gezi direnişinde düşenlerimizin analarının resimlerini bir buçuk asır önceden çizdi. Aynı acı, aynı öfke. “Ömrümüzce taşıyacağımız çift çift gözler bıraktı göz çukurlarımıza.” 146’ıncı yaşın kutlu olsun yoldaş, o gözleri asla çevirmeyeceğiz boşluğa.