Bir gençlik masasında
okuma süresi 2 dakikaRakı içmeye ilk başladığım günlerde, bunun biraz “yaşlı işi” olduğunu düşünmüştüm. Masa, muhabbet, arkada çalan zarif bir müzik, yavaş yavaş içilen rakı. Oysa öteki içkiler öyle mi, al nerede içiyorsan iç, dilersen koşarken iç. Ama rakıda başka bir ağırlık, başka bir sükûnet vardı. Sonra anladım bunun yaşla alakası olmadığını.
Rakı, bazı insanları bekler. Nasıl ki masa sakindir ve yavaştır, rakının bekleyişi de öyledir. Dervişane. Mesela rakı masasına Cem Karaca da yakışır. Onun o gür sesi. Safiye Ayla’nın yakıştığı gibi.
Rakı masasının yasakları yoktur, kuralları vardır. O kurallar da dayatılan ve şart kabilinde kurallar değildir. Yapmazsan, uymazsan ayıplanırsın. Rakı masasının etrafında lüzumsuz öfkeye de yer yoktur çünkü. Bakmayın siz çilingirin etrafında bağırıp çağıranlara. Ahmet Rasim olsa bir temiz kulaklarından çekerdi hepsinin.
Bana neden yaşlıların yaptığı bir şey olarak gelmişti rakı? Üstelik ilk gördüğüm masanın etrafında oturanların yaşını düşünüyorum da şimdi, taş çatlasın 35’tiler. Şimdilerde benim sürdüğüm bu yaşlarda olan o insanlar, bana neden yaşlı görünmüştü? Rakı aslında yaşları eşitleyen de bir şeydir. Herkes, o esnada orada kim varsa herkes “rakı içen insanlar” haline gelir. Yeteneği o oluverir. İstersen allame-i cihan olsun, istersen hace-i evvel olsun. Mühim olan rakıdır. O hep başroldedir.
Başrole çok hevesli insanlar vardır, görürüz. Henüz pişmeye gönülleri yoktur. Görülmek isterler. Sahnenin en ortasında, ışığın en parlağında olmak isterler. Benzetmesi kolay ama sinkaflı olur. Rakının başrolde oluşunun bununla ilintisi yoktur. Rakı, buna gönüllü değildir. Doğası gereği öyledir. Öyle olmak için vardır ve o masaya getirilmiştir zaten.
Cem Yılmaz, gençlerin daha çok rağbet ettiği bir siteye, evde kaydettiği bir şarkıyı yüklemişti yıllar evvel. “Seninle doğan güldür bu gönül” diye başlayan şarkıyı. Safiye Hanım’ın söylediği hani.
Muhsin Bey filmini artık o kadar da sevmiyorum. O yüzden anısı bozulmasın diye izlemiyorum da dönüp. Ama orada Muhsin Kanadıkırık’ın çiçekleri sularken onlarla ince ince konuşmasını hiç unutmuyorum. Niyeyse, bu şarkıyı da oraya yaraştırıyorum.
Rakı, o çiçeklerden birinden, gövdesini hiç incitmeden kırılan reyhanla da içilir. Büyük bir gençlik masasında da. İş ki içmeye muhabbet olsun.
Muhabbet yani “hubb”.
Habip, sevgili demektir. En çok bir gençlik masasında.