Ayça Örer yazdı: “Müslüm Baba’ya açık mektubumdur!”
okuma süresi 4 dakikaSevgili Müslüm Babacığım;
Pek kullanamam “cığım” ekini, bilen bilir, çeken çoktur bu mesafenin derdini, başta ben. Sana karşı teklifsizim, hukuğumuz var bana sorarsan.
Uzatmaya hacet yok, tanışmamızdan başa sarıyorum, bunu konuşalım mı biraz?
Evvela neyin nerede karşına çıkacağını kimse bilmez demek isterim. Ben buna en canlı örnek. Ankara’nın geniş caddeli, dar yürekli Emek semti. 11-12 yaşlarım olmalı, henüz sökmüşüm beyaz kurdeleyi saçımdan. Kitaba bir düşkünüm, bildiğin gibi değil; bir de Türk filmine. Belgin Doruk’un gözlerine mi dalıp gitmiyorum, Türkan Şoray’a mı içlenmiyorum? Onları izlemekten çocukluk hayallerim 70’lerin ötesine geçemiyor; ille sımsıkı topuz yapıp simsiyah tayyörlerin içinde ekmeğini kararınca kararınca kazanan bir öğretmen olacağım. Şu tablo içinde sen de takdir edersin ki, kesişmemiz an meselesi olamaz. Oluyor. O sıralar TRT 1 film külliyatına girecek halin yok, bir videoda rastlaşıyoruz. Ağlattı Kader, 1984 yapımı. Normalde gönül düşürmem ama dedemin sevmediği birisin, anlıyorum ilk dakikada. Ben de onu hiç sevmem, filmi inadına izleyeceğim. İsyan dediğimiz henüz böyle de olur sanıyorum; niyetim asker disiplininin tekerine çomak sokmak. Dedem geride mırıl mırıl söylenedursun, odayı terketmezden evvel son sözü; “Babası kılıklı.”
Film zor bitiyor Allah için. Leopar desenli gömlek bile yakışıyor da sana, nasıl derler, benim harcım değil pek. Babaannem kuş üzümsüz sarma yapmaz, oradan pay biç. Başka sofraların insanlarıyız. Benim “taşralı temayüllerim” her ne kadar ailede kalp çalkantılarına yol açsa da, zararsız bulunuyor; şimdilik ilişilmeyecek.
O günden yıllar sonra bir gün, İstanbul sofrası, babamla karşılıklı. Babalarla kesişiyor yolun, iyi tesadüf değil mi? Babam benim, Neşet’in yol arkadaşı. İnce bıyıklı, yangın Neşet. Toprağı bol olsun Rahmetli’nin, o da tıpkı senin gibi son 10 yılda vakitsizlerin gönlüne girdi ama hassaten kıymetlimizdi, çok özlüyorum. Benim için yerin yanın biraz Neşet Ertaş, biraz Azer Bülbül, biraz Gülden Karaböcek yanı. Neden dersen… Büyüklüğü kendinden menkul, sakin… Gölgeli.
Nerede kaldım; babamla oturuyorduk, evet. “Müslüm Gürses de güzel söyler…” diyor. Fado sever o, bir de senin okuyuşunu sevmiş işte. Aradan yıllar geçmiş, artık ben ne babam kılıklı ne dedem meşrepliyim. Seninle tanışmış, elini sıkmış, evime bir imzalı albümünü koymuş, köprünün altından çok su geçirmişim. İsyan dediğin bir film izlemekle olmuyor, kırılan kemiklerden kelli onu da öğrenmiş, büyümüşüm. Hasılı kelam 90’lardan 2000’lere varışım sert olmuş, can acımış, kalp küçülmüş, göz yorulmuş. “Güzel söyler elbet,” diye devam ettiriyorum sohbeti. Senden üç beş şarkı sayıyorum. Şaşırıyor bilmeme… Benim şimdi böylece özetlediğim zamanlar bir çırpıda geçiyor aramızdan. Yorgun yılları senden iyi kim anlatabilir? O gün bugündür hep susuyoruz.
Bak şimdi, sadede geldim. Bizim sevdiklerimiz mazi oluyor. “Daha dün dinledik!” dediğimiz şarkılar 10 yıl öncesinde kaldı. Yaş almıyoruz, yaşlanıyoruz. Lafta değil, sahiden kapanıyor bir devir. Kalleş 80’ler, acılı 90’lar hep mazi oldu. Neon lambaların en altında yer almak için kimse kimsenin ayağına çelme takmıyor, düşen düştüğüyle kalıyor, hikâyesi bile girmiyor artık üçüncü sayfalara. Hayatımıza botoks yaptılar, sahici şaşkınlıklara muhtacız. Dramların ve kederlerin unutulduğu günler bunlar. Müsaadenle senden alıyorum; bak yine soldu güneş yine akşam oluyor.
Demem o ki, biz kimsesiz bir kuşağız. Evde aslı dururken sana niye “Baba” diyoruz sandın? Bir yanda hem ben gibi çocukların tutuk isyanı, hem unutulmuş mahalle delikanlılarının jiletli tesellisisin. Bunu böylece bil.
Azer Bülbül’le bir röportajım yapmıştım. Yeri gelsin anlatırım, o röportajda demişti ki; “Müslüm dede oldu, baba benim.” Seninle çekişen bile böyle naif çekişiyor. Şu sırtlan dünyada kime nasip böylesi?
Bak daha geçen hafta genç bir ölüme misafir oldum, gözüm yaşlı gezmiyorsam edebimden, daha nasıl anlatmalı? Selim Sesler yatakta, sen hastasın, bize de az bir gülsün hayat, değil mi ama?
2013 zor geldi, sen de kedere harç taşıma. İyi ol, sağlıkla dön inşallah. Bunu sana yazdığımı bilmezsin ama bir yabancı şarkı gibi dinlemeyeceğine eminim. Bir tek dileğim var; iyileş yeter…