Hoşgelişler ola Muhsin Namcu
okuma süresi 5 dakikaEpeydir Türkiye’de de “bu çalan ne?” kategorisinde popüler olan Muhsin Namcu nihayet konser için geliyor. 6. Avea Sıradışı Müzik Konserleri kapsamında 30 Ocak 2015’te İstanbul Kongre Merkezi Harbiye Salonu’nda konser verecek. Konserinin tıklım tıklım olacağına eminim.
İstanbul’da olsam ben de muhakkak giderdim. Şundan sebep, Namcu, “buraların” müziği ile beslenmiş cesur birisinin ne kadar kolay ‘yırtılabileceğinin’ uluslararası isim olabileceğinin canlı kanıtı.
Anadolu’nun, Ortadoğu’nun, Asya’nın, Afrika’nın, Batılı yahut Kuzeyli olmayan dünyanın müziği aynı anda o kadar naif ve sofistike ki bunu “azıcık” cesurca güncelleyince güncelleyenin yeteneklerinden bağımsız olarak ilginç bir hal çıkıyor ortaya. Efsane Shakti’den (bence) vasat Nusret Fateh’e hatta biraz zorlarsak kudretli Freddie Mercury’ye (Zanzibar’lı Faruk Bulsara) yapılan bu.
Ama bizde ‘buraların müziğini’ güncellemek deyince maalesef hep aynı şey akla geliyor: Türkülere perdesiz bas gitar filan ekleyip ‘emprovizeyle’ sündürmek. Nitekim bunların bile epey alıcısı var Batı’da. Ama şahsen ben bir tane daha huşu zerk edilmiş “Uzun İnce Bir Yol” yahut “Haydar Haydar” alamayacağım eve.
İşte Muhsin Namcu bunu mükemmel olmasa da cesurca yapanlardan. Yolu açanlardan. Umarım açtığı yoldan geçen bol olur da popüler müzikte tıkanmışlığı bezginlik verici hale gelmiş olan Batı alemine yeni renkler ‘kazandırılmış’ olur. Muhsin, yüksek dozlarda almak mümkün olmasa da ilginç bir adam. Değişik ve cesur sesler çıkarıyor.
Muhsin demişken bir miktar yanlış düzeltelim.
Mohsen Namjoo değil, Muhsin Namcu. Bence konu bu kadar basit. Ama sosyal medyada şöyle bir turladım, epey hayal kırıklığı yürüyor bu konuda. Bir kısım arkadaşımızın nedense Muhsin, Hüseyin, Veysel gibi mükemmel isimlere husumeti var. Benim oğlumun adı İlyas. Ve yeni tanışan herkes dedesinin adı olduğuna emin. Kimse kimsenin Ataberk ismini bulmasına şaşırmıyor da İlyas’a şaşıran çok. Eşimin “caucasian” görüntüsüne kapılıp bizi Batılı sanıp “Elias” yazan dahi çıktı.
Muhsin de sanırım buna kurban gitti. Muhsin olunca Allah’ın Muhsin’i, Mohsen deyince Mohsen Namjoo. Oysa Muhsin harikulade bir isim ve kuralımız basit: Kökeni Arapça ve Farsça olan kişi ve yer adları Türkçenin ses ve yapı özelliklerine göre yazılır. Nasıl ki Tchaikovsky değil Çaykovski, Mohsen değil Muhsin.
Bir diğer yanlış doğum yerinde. Uydurmak bu topraklara münhasır değil elbette. Fakat Türkiye’de insanlar genellikle birbirine bakarak iş yaptığı için Türkiye’de birisi bir şey uydurdu mu o şey öyle kalıyor. Canımız Orhan abimiz ‘80’lerde Pink Floyd kitabında Syd Barret’i öldürmüştü. Sonra herkes Pink Floyd yazılarını o kitaba bakarak yazdığı için Türkiye emindi: Syd Barret ölmüştü. Uzun bir süre sonra Syd Barret hakikaten öldü, bir çok insan ne yapacağını şaşırdı. Böyle onlarca örnek var cebimde. Muhsin Namcu da bütün yerli kaynaklara göre Meşhed’de doğmuş. Halbuki doğduğu yer Meşhed’in 160 kilometre güneybatısında, mutasavvıf (niyeyse bu laf da İngilizce’den döndü geldi geri sufi oldu son yıllarda) Şeyh Ahmet’in de doğum yeri: Türbet Cam.
Keza kendisi için sürekli söylenen protest, muhalif, isyankar gibi yakıştırmalar da üzerine çok oturmuyor. Belki de Türkiye, İran gibi ülkelerde muhalif olmak için genellikle soluk alıp vermenin kafi olmasından dolayı böyle deniyordur. Ama benim ara ara içine girip çıktığım İranlı muhalif çevrelerde akla gelen isimler arasında Muhsin Namcu yok.
Namcu, rejim muhalefeti yüzünden değil, Kuran’ın kimi surelerinden esinlenmesi hasebiyle mollalar tarafından sevilmedi. Temmuz 2009’da ceza almasına yol açan şarkı Şems, Kuran’ın 91. suresi Şems’tir. Eh, şarkı biraz da sarkastik olunca beş yıl hapise mahkum olur. Merak ederseniz müzik sitelerine Shams diye aratın, her yerde var.
Muhsin Namcu 1976 yılında doğar. 12 yaşında müziğe 18 yaşında Tahran Üniversitesi’nde müzik ve tiyatro okumaya başlar. En fazla klasik İran şiirinden Hafız’dan, Sadi’den, Rumi’den etkilendiğini söyler. Favori müziği ise blues rock ve cazdır.
İlk kayıtlarını 2003 yılında yapmaya başlar. Ve ilk albümü Toranj, Eylül 2007’de Tahran’da yayınlanır. Bir yandan da tiyatro ve sinema eserleri için de müzik yapar.
Namcu’nun ilk “dışa açılması” 2006 yılında Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nde sahneye çıkmasıyla olur.
2009’da başını derde sokan Şems şarkısının da olduğu Oy albümü yayınlanır.
Şeytanın bacağı 2008-2010 civarı ABD’deki faaliyetleriyle kırılır ve Namcu uluslararası tanınır hale gelir.
Hep bir teatral hal, şiir sevgisi vardır. Benim de Sadi’ye de Gülistan’ına da lafım olabilir mi? Ama güzel şiirler teatral seslerle okunduğunda bana ağır geliyor. Rakı sofrasında ve illa ki ilerleyen saatlerde güzelleşmiş bir ihtiyar ağabeyimiz okursa bir ihtimal güzel gidebilir. Ama albüme kaydedince Gülistan’a ve albüme ayıp bana da günah oluyor sanki.
Bu kadar da değil. Jabr albümüne tahammül edemediğimi, Toranj’daki çakma La Grange Del Miravad ve çakma Mannish Boy Jorah Baz’ı dinlerken fenalıklar bastığını eklemem gerekli. Şunu da söylemezsem çatlarım: Khat Bekesh’i de Ajda Pekkan açık ara daha güzel söylüyor.
New York Times’ın İranlı bir yazarı bir yazısında Namcu için İran’ın Bob Dylan’ı der. Bilumum Namcu yazılarında, resmi sitesinde ve sair ansiklopedik kaynakta buna referans verilir. Ben katılmıyorum. Bir naçiz akıl vereyim, Hermes Records’un web sitesini kurcalayın. Orada bulacağınız isimleri Spotify’dan dinleyin. Ne Bob Dylan’lar bulacaksınız.
En güzelinin 2012 (13/8, konser) ve 2014’te (Trust the Tangerine Peel) çıkan son iki albümü olduğunu, özellikle son albümü beğendiğimi söyleyeyim. İlyas’la beraber son albümündeki Reza Khan ve 13/8’deki Biyaid’le dans etmelere doyamadığımızı söyleyemeliyim.
Tekrar hatırlatalım. Muhsin Namcu 30 Ocak 2015’te İstanbul Kongre Merkezi Harbiye Salonu’nda.
Milliyet Sanat Dergisi Ocak 2015 sayısında yayınlanmıştır.