Nobel Edebiyat Ödülü Alice Munro’ya…

okuma süresi 3 dakika
2013 Nobel Edebiyat Ödülü, birçok otorite tarafından dünyanın yaşayan en büyük kısa hikâyecilerinden biri kabul edilen Kanadalı yazar Alice Munro’ya gitti.

Nobel’in sürekli adaylarından biri olan Munro dünyanın yaşayan en büyük kısa hikâye yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Yazar, Kanada’nın küçük kasaba yaşamına odaklanan öykülerinde hayata, aşka ve ölüme ilişkin büyük temalar keşfediyor.

2009’da bütün yapıtlarına binaen Man Booker Uluslararası Ödülü’ne layık görülen Munro, geçen yıl dört biyografik kısa hikâyenin de yer aldığı bir seçkinin yayınlanmasından sonra geçtiğimiz haziran ayında emeklilik niyetini açıklamıştı. Yazarlığı bırakması ile ilgili “Bu yazmayı artık sevmediğim anlamına gelmiyor ama sanırım hayatınız üzerine farklı bir şekilde düşündüğünüz bir evreye geliyorsunuz. Belki de benim yaşıma geldiğinizde yazarlığın gerektirdiği yoğunlukta bir yalnızlık yaşamak istemiyorsunuz,” demiş ve eklemişti: “81 yaşındayım, isimler ya da sözcükler konusundaki unutkanlığım artık olağan bir durum halini aldı.”

Kitabevi işletti

Kanada doğumlu olan Munro, kazandığı bir bursla 1949 yılında Batı Ontario Üniversitesi’ne girer. Burada öğrenciyken ilk öyküsü Dimensions of Shadows (Gölgelerin Boyutları) yayımlanır. Öğrenimini yarıda bırakarak evlenir, Vancouver’da bir banliyöye taşınır ve burada senelerce bir kitabevi işletir. İlk öykü derlemesi Dance of Happy Shades (Mutlu Hayaletlerin Dansı) 1968’te yayımlanır ve Kanada Edebiyat Ödülü’ne layık görülür. Bu, başarılı edebiyat kariyerinin sadece bir başlangıcı olacaktır. Pek çok öykü ve bir “roman” yazan Alice Munro’nun Türkçede Giller ödüllü kitabı Kaçak’ın yanı sıra Bazı Kadınlar ve Çocuklar Kalıyor adlı yapıtları bulunuyor.

Otuz-kırk sayfası romana bedel

Roman yazmadığı için kimi zaman onu yetersizlikle eleştiren veya yeteneğinden şüphe edenler çıksa da, aslında Pulitzer Ödüllü Jane Smiley’ın da belirttiği gibi; “Bazı romancıların bir tek kitapta başardığını, o kısa öykülerinde otuz-kırk sayfada başarır.”

Tek romanı olarak görülen Lives of Girls and Women (“Kızların ve Kadınların Yaşamları”) aslında öykü ve roman arasında gidip gelir. Kitap, pek çok hikâyenin birbirleriyle ilişkili bir serisidir. Öyküde, romanın yarattığı alanı ustaklıkla işleyen Munro’nun kendisi de aslında roman yazmak isteğini, “Hep deniyorum. Her kitap arasında, tamam işte, artık biraz ciddi işlere eğilmek lazım diye düşünüyorum” diyerek dile getirir.

Favori teması anne-kız ilişkisi

Üslup olarak sade, kusursuz ve akıcı olarak tanımlanan eserlerinde Munro, aslında okuyucunun dikkatle okuması gereken çokkatmalı bir dil kurar. Aile yaşantısı ve toplumsal ilişkilerin katılığı konularını, acısı ve tatlısıyla işleyen yazarın, olay kurgusunu da çok önemsediği söylenebilir. Atmosfer yaratımından çok öykü anlatıcılığında kendini belli eden Munro, eserleri üzerinde tam bir hakimiyete sahip ve böylece kitaplarını okuyanları kendisine hayran bırakır.

Munro’nun eserlerinde, otobiyografik unsurlar bulmak mümkün. Kendisi gibi genellikle Kanada’nın banliyölerinden ve küçük kentlerinden karakterler seçer, bu bölgelerin yaşamlarını anlatır. Yöresel bir yaklaşım benimseyen Munro; cinsiyet, kendilik gibi konularda banliyölerin sağladığı zengin gözlem olanağından yararlanır. Bir söyleşisinde belirttiği gibi, anne-kız ilişkisi onun için çok çekicidir. Bunu kimi erkek yazarların baba-oğul ilişkisine duyduğu takıntıya benzetir.

Radikal

About The Author

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.