Sarı elmalar

okuma süresi 4 dakika
Akşam. Hepimiz oturma odasında televizyon maharetiyle yarattığımız orta sınıf cennetimizde sessizce uykumuzun gelmesini bekliyoruz.

Akşam. Hepimiz oturma odasında televizyon maharetiyle yarattığımız orta sınıf cennetimizde sessizce uykumuzun gelmesini bekliyoruz. Dışarıdan baktığında penceresinde mavi ışıkların kırpışıp durduğu apartman dairelerinden biri ev dediğimiz yer. İçinde biz; anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek ailemiz. Bu kadarız. Toplumun en temel yapıtaşıyız. Öyle diyor dörde bölünmüş televizyon ekranındaki çokbilmiş kafalardan biri. Sosyologmuş. “Aile,” diyor, “çok mühim.” Kelini kaşıyor sonra. Kamera sunucuya dönüyor, sunucu sıkıcı sorularından hangisini soracağına karar veremiyor, makyajın bile örtemediği aptallığıyla elindeki kâğıda bakıp bakıp duruyor. “Evet, toplum ailesiz bir hiç, haklısınız.” Öyle diyor. Her gün oto sanayiden eve beş karış suratla dönen babamsız bir hiç toplum. Akşama dek ruhundaki eski bir lekeyi çıkarmaya çalışır gibi hunharca evin orasını burasını ovan, kendinden büyük halıları çıldırmış gibi balkondan çırpan annemsiz bir hiç toplum. Allah’ın her günü giyilmekten dizleri çıkmış eşofman altımla gazetenin IK ekine bakarken, bir yandan “aslında gitmek gerek buralardan” diye hayallenip, peşine “anne akşama ne pişircen?” diyen ben olmadan da bir hiç. Biz olmasak yıkılıverecek bir toplumun omuzlarımızdaki ağır yüküyle, annemin evlendiğinden beri değiştirmenin hayalini kurduğu koltuk takımının farklı birimlerinde gecenin bitmesini, göz kapaklarımızın yavaş yavaş kapanmasını bekliyoruz. Annem mesaisinin son görevini yerine getirerek, itinayla soyup bıçağın ucuna sapladığı elma dilimlerini uzatıyor bize doğru. Babam bakmıyor bile o yana. Beni gösteriyor ardından bıçağın ucu. Annemin elleri çamaşır suyu kokuyor. “İstemem,” diyorum. Annemin eli hafifçe aşağı iniyor.Babam kalkıp balkona çıkıyor. Sigara içecek. Bir derdi olup da söyleyemeyen bütün babalar gibi balkona çıkıp kısa kollu gömleğinin cebindeki paketi çıkarmadan, bir tek sigara çekip yakacak. Annem televizyona bakıyor gibi yapıyor ama bir şey gördüğünü sanmam. Evde bana söylenemeyen şeylerin gerginliği var. “Çocuk üzülür” deyip halının altına süpürülen şeylerin gerginliği bu. Kendisi olmayan ama evin üzerine düşürdüğü gölgelerini iyi bildiğim şeyler. Oturma odasının fıstık yeşiline boyalı duvarlarına çarpıp duran, tepedeki floresan cızırdadıkça semiren, koridordaki ahşap duvar saati, saat başlarını vurdukça gelip içime ince ince kesikler atan, rüzgâr eski çerçevelerde uğuldadıkça kalbimi sıkıştıran şeyler. İçindeki sarı tatsız elmalarla birlikte plastik meyve sepetini kucaklıyor ne zaman sonra annem, eğlencesiz kış meyveleri, ayağını altından kurtarıp kalkıyor,ayağı uyuşmuş, ofluyor, terliğinin tekini arıyor, sehpanın altında buluyor, söylene söylene içeri gidiyor.

O geceden bir yıl sonra babam balkondan içeri girecek. Oturma odasındaki masanın bir ucuna oturacak. İçine kaçmış gözleriyle, sararmış bıyığıyla bana bakacak. Sonra elime para tutuşturup bakkala gönderecek. “Bir büyük kap da gel.” Koşarak gideceğim. Sanki ne kadar hızlı gidersem o kadar hızlı geride bırakacağım o annesiz boşluğu. Annemin hep yatağın üstüne örttüğü kaplanlı battaniyeye sarılıp hiç girmediğimiz salonda, hiç oturmadığımız koltukların ortasındaki hiç basmadığımız halının üzerine öylece sırtüstü bırakılışından o kadar uzağa kaçacağım sanki. Bulutlar o kadar hızlı dağılacak. Geldiğimde babamın bir ucunda oturduğu masada dört limonata bardağı bulacağım. Bir de plastik meyve sepeti. Rengi uçmuş. İçinde sarı elmalar. Babam ikimize de rakı dolduracak. Sonra bir elma alacak sepetin içinden. Hiç koparmadan soyacak kalın parmaklarıyla. Sanki dünyanın en önemli işini yapar gibi yavaşça soyacak. “Kabuğunu tek seferde koparmadan soyarsan, sevdiğine kavuşurmuşsun…” demek isteyeceğim bir an, dilimi ısıracağım. Sonra bir dilim kesip, bıçağın ucuna saplayıp bana uzatacak. Elleri makine yağı kokacak. Alacağım uzattığı dilimi. Baba diyeceğim “şu duvarları boyatsak. Başka renge.” İçimden “aile” diye geçireceğim, “mühim falan değil. Sosyologlar yanılıyor. Mühim olan annedir, o kadar.”

 

About The Author

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.