Daha fazla gerçekçilik
okuma süresi 3 dakikaMahallenin çalışmayan tek gece lambasının altında uyuyakaldığımda saat 1’i gösteriyordu. Yavaş adımlarla yanıma yaklaşıp bir süre bekledikten sonra yanağımdan öptü. Uyandım. Kolumdan tutup “Haydi gidiyoruz,” dedi. “Nereye?” diye soramadan bir daha öptü yanağımdan. Kaldırıma doğru yürüdü. Ben hâlâ olduğum yerde ayakta bekliyordum. Bu iki öpücük uyku sersemliğimi kolay atlatmama yardımcı oldu. Yanına gittim hızlı adımlarla. “Ne yapıyorsun?” Cevap yok. Yoldan geçen ilk taksiye el işareti yaptı fakat taksinin içinde yolcu vardı. Durmadı. Yoldan geçen ikinci taksiye el işareti yaptı. O da durmadı. Zaten bu saatte başka taksi de zor gelirdi. “Yürüyelim,” dedi. Mahallemizin dar sokaklarında yavaş yavaş yürümeye başladık. Yol kenarına atılmış eski bir kanepenin yanına geldiğimizde oturmak istediğini söyledi. Oturduk. “Bekle,” dedi. “Geldiğimde sana yeni işimden bahsedeceğim.” 10 metre ötedeki tekelden iki bira alıp geldi. En sevdiğim biradan almış. Hani şu kapağını yukarı doğru açınca “Tıpsss!” diye ses çıkarandan. Yüzde yüz malt. İçmeye başladık biraları.
“Anlat bakalım, neymiş yeni işin?”
“Gerçekçilik yapıyorum.”
Biranın ilk yudumunu püskürttüm.
“Ne?”
“Sakin ol yahu, güzel bir iş. Pek fazla kazanamıyorum. İleride kazanacağımı umuyorum ama. Şimdilik serbest meslek ile atıldım piyasaya, geziciyim ama çok yakında kendi iş yerimi açıyorum. O zaman yeni elemanlar da alırım yanıma. İstersen seninle ortak bile olabiliriz.”
“O kadar şey saydın iyi güzel fakat ben anlamış değilim, bu nasıl bir iş bu?”
“Bak şimdi, insanlara duymak istedikleri şeyleri söylüyorum. Gerçekleri. Çünkü insanlar artık yalanlarla uyutulmaktan hoşlanmıyor. Ha, bunu siyasetçiler nasıl beceriyor onu da anlamış değilim. Neyse, dur. Anlatıyorum. Geçen gün yaşlı bir teyze bana gelip kalp röntgenini gösterdi. Ona üç ay ömrü kaldığını, çok yakında öleceğini söyledim. Cebinden 20 lira çıkarıp elime tutuşturdu.”
“Belki de insanlar deli olduğunu düşünüp sana yardım ediyordur.”
Güldü. Gerçekçilik işi benim de aklıma yatmıştı. Hem deli olduğumuzu düşünseler ne fark edecekti ki? Paraya ihtiyacımız var. Gerçek parayla satın alınabilir bir şey değil mi? İnsanların parası var. Onlarca lira basıp yaptığım bahis kuponlarının yatışı, gerçeği parayla satın alışıma en büyük örnekti kendi açımdan. Kaybetmek gerçeğiyle tanışmıştım, hem de kendi paramla. Gerçekçiliğe ilk adımı öyle attım da diyebilirim. Biraz düşündüm. Evet, onun için bunu yapabilirdim.
“Aylık ne kadar kazanıyorsun bu işten?”
“Ne o? İlgini mi çekti?”
“Biraz önce ortak olabiliriz demiştin.”
“Olabilir tabii canım ama önce bazı testlerden geçmen lazım. Gerçekçi olmak bu kadar kolay değil. Gerçi sende bir Flaubert ışığı görüyorum.”
“O da kim?”
“Boş ver şimdi, tanımazsın. Ben de liseden hatırlıyorum.”
“Nasıl yani lise arkadaşın mı?”
Sağlam bir kahkaha attı. İkinci biraları açtık. “Tıpsss!” Bir gün öncesinden uyarmıştı Bünyamin Sürmeli. Yağmur yağmaya başladı. Kanepeden kalktı, ellerini açıp yağmura karşı gökyüzüne baktı bir süre. Sonra tekrar oturdu. “Hadi kalk gidelim,” dedi. Bunu derken yüzüme baktı ve göz göze geldik. Gerçekçiliğe ikinci adımı onun gözlerine baktığımda attım. Testin ilk adımını başarıyla geçtiğime adım gibi emindim. Sanırım âşık oluyordum. Âşık olmama fırsat vermeden dudaklarıma yapıştı. Dudakları dudaklarıma değdiği anda bir şimşek daha çaktı, bu sefer kalbimde. Test sona ermişti. Daha fazla dayanamadım.
“Sana bir gerçekten bahsetmek istiyorum.”
“Sus,” dedi. “Param kalmadı. Hepsini biraya verdim. Ben de seni seviyorum.”