İrem Çağıl: “Yaşadığımız yere sahip çıkmak elimizde.”

okuma süresi 5 dakika
Sinek Sekiz Yayınevi'ni çok merakla takip ediyoruz. İrem Çağıl'la "yavaş yaşama"yı da konuştuk ve yayınevinde neler yaptıklarını. Daha çok kitap, daha çok yavaşlık istiyoruz! Bahar da geldi zaten.

Kiminle görüşüyoruz? Tam olarak nerede, ne yapıyorsunuz? Kaç kişisiniz mesela?

Merhaba, soruları ben cevaplıyorum, ismim İrem Çağıl. Sürdürülebilir yaşam, ekoloji ve çevre konularında ilham verici kitaplar yayınlayan Sinek Sekiz Yayınevi’nin kurucusu ve yayın yönetmeniyim.

Kadıköy’de, Taranto Apartmanı adındaki eski ve hisli bir binanın tepesindeki ofisimizde, çatılar üzerinden İstanbul semasının değişen renklerine baka baka çalışıyoruz. Kitap yapıyoruz.
Bu iş, yayınlamaya değer kitaplar bulmakla başlıyor. Önce telif hakları alınıyor. Sonra kitaplar metne kendini vererek çalışacak, dili kullanmayı bilen çevirmenlere teslim ediliyor. Çeviriler bitince düzelti faslı başlıyor. Onlarca kez okuna okuna kitabın dili oturuyor. Sonra dizgiye gidiyor, word dokumanındaki metin, bizim yayın formatımıza oturtuluyor; sayfa tasarım işi başlıyor. Başlık büyüklükleri, fontlar, satır boşluklarıyla gözümüzü yoruyoruz günlerce. Bu sıralarda bir de kapak işine girişiyoruz, kitabın anlattığına denk bir ilüstrasyon çıkarmak için didiniyoruz. Hem sade, hem göze hoş gelen, hem de akılda kalıcı bir form bulana kadar çizip çizip bozuyoruz. En sonunda da ofiste yapacaklarımız bitiyor. Herşeyi matbaaya internet üzerinden gönderip, baskı kontrolleri için Kadıköy’den Topkapı Matbaacılar Sitesi’ne yollanıyoruz. Dev bir uzay gemisine benzeyen bu binanın koridorlarında dolanıp, bolca çay içtikten ve İstanbul’un öbür ucuna gidip gelmekten helak olduktan sonra kitap bitiyor. İş bizden çıkıyor. Dağıtımcımız gelip kolileri aracına atıp depoya götürüyor, oradan da Türkiye’nin dört bir yanındaki kitapçılara kitaplar yollanıyor.

Tüm bunları yapan aslında birkaç kişiyiz. Yayınevinin belkemiğini, sürekli emek veren 3 kişi oluşturuyor. Çevirmenler her bir kitapta devreye giriyor, işin tamamını değil de parçalarıyla uğraşan, farklı kısımlara emek veren arkadaşımız, destekçimiz oluyor. Sağolsunlar.

YayinKatalogu_ekim2012_converted

Size “deli misiniz?” diye soran oluyor mu? Şahane kapaklarınız mesela, bu soruya muhatap olmanıza sebep olabilir belki.

Kapaklar benim elimden çıkıyor. Kitabın neden bahsettiğini, tonunu, derdini iyi bildiğim için görselleştirirken pek zorlanmıyorum. Hepsi tek bir elden çıktığı için bir bütünlük oluyor. Bir de önemsiyorum görünüşlerinin insanlarda uyandırdığı hisleri, özeniyorum. Bu konulardaki kitaplar çoğunlukla işaret parmağı havada ‘cık cık’ tavrıyla konuşuyor, sanki ceza verir gibi çirkin oluyor. Bu ülkede yaşayan herkes gibi ben de çokca didaktik tavırlaraa hayatım boyunca maruz kaldığım için, en azından biraz özgürlük alanı açıldığında birşeyler hissetmeye yönelik şeyler yapmayı tercih ediyorum.

Deliliğin bu işle ilgisi olduğunuysa pek düşünmüyorum yani öyle bir şey değil bence delilik. Biz sadece yaptığımız işlere özenmeyi seven insanlarız. YaptığımızI sevmek, ona gerektiği zamanı vermek bünyemize, ruhumuza iyi geliyor  o yüzden milim milim uğraşıyoruz. Yazıyla uğraşmak biraz da bunu gerektiriyor. Sakince, bir kabuğun içinde, kendi içinde derinleşe derinlece ilerlemek icap ediyor.

Ama mesela İpek Yolu’nu bisiklet üzerinde katetmek derim sana, o zaman delilik de bana, hak veririm.

“Sürdürülebilir yaşam” ne demek? Bizim “yavaş yaşamak” dediğimiz şeyle bir alakası var mı?

Söylemek abes geliyor, zira apaçık bir gerçek ama insan ırkı olarak dünyada yaşayan milyarlarca canlı türünden sadece bir tanesiyiz. Tüm canlıların bu dünyadaki yaşayışı diğer herşeyle bir bağlantı içinde oluyor, herşey herşeye yarıyor, yaşam böylelikle var oluyor ve sürüyor. Ama bize gelince işler karışıyor. Özellikle şu son iki yüzyıldır mı desem, kendi ürettiğimiz şeylerle o kadar meşgul, onlarla etrafımızı o kadar kaplamış haldeyiz ki, hayatı var eden şeylerden uzakta doğup, çalışıp, ölüyoruz.

Sürdürülebilir Yaşam biraz bu unuttuğumuz şeylere dikkat çeken meselelerin etrafında oluşmuş bir kavram. Yavaş yaşamak, yaşadığının farkında olarak yaşamak da tabii mis gibi birşey, konuyla alakası var.

Ekolojiye gerekli hürmeti göstermezsek sonumuz ne olacak? Dünyanın durumu, tahmin ettiğimiz kadar vahim mi hakikaten?

Vallahi vahim tabii. Dünya dediğimiz üzerinde, içinde, her yanında yaşayan canlıların varettiği yaşamdan canlılığını alan bir küre. Ne varsa o oluyor, iyilik, güzellik, özgürlük, yeşermişlik azalınca olan şeyler oluyor.

sineksekiz2

Epey hacimli bir kitapla uğraştığınıza dair dedikodular var. Nedir, söylemek ister misiniz?

Evet, dedikodular doğrudur, Mayıs ayında çıkacak yeni kitabımız için aylardır uğraşıyoruz. Permakültüre Giriş diye bir kitabımız vardı, onun boyutunda, ele aldığı meseleler de o derinlikte. Ama bu sefer şehirde yaşayan ve dünya nüfusunun yarısını oluşturan biz garibanlara seslenen bir kitap söz konusu. Şöyle yağmur yağınca çıkıp ıslanamayan, içtiği suya ayrı, musluktan akan suya ayrı para veren, en uyduruk besinlerle beslenen, dört duvar arasında  sıkışıp kalmışlara seslenen bir kitap. Bir takım taktikler ve stratejiler üzerinden şehir alanlarını dönüştürmekten bahsediyor. Aslında tam da biraz önce tanıtım yazısını bitirmişken, doğrudan onu aktarayım buraya:

‘’Dünya günümüzde öyle bir hale geldi ki, nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor ya da yaşamak için mücadele veriyor. İnsanlar, mevcut ekonomik modeller yüzünden sürekli artan bir tüketim anlayışının şekillendirdiği hayatlar yaşamaya zorlanıyor. Her yaştan, her çeşit meslek ve dünya görüşünden milyarlarca insan, birbirine benzeyen şehirlerde, benzer temel ihtiyaçlara erişmeye çabalayarak hayatlarını geçiriyor.

Şehir yaşamı kimimiz için bir tercih, bazılarımız içinse zorunluluk. Ama kesin olan bir şey var ki, toplumun her kesiminden insanın daha iyi bir hayat sürebilmesi, doğal kaynakları çok daha az tüketen, sürdürülebilir, eşitlikçi ve iş birliğine dayanan bir kültüre yönelmemize bağlı. Bunun için toplumun her kesiminden insanın sorumluluk alması gerekiyor. En büyük ve en önemli değişimlerinse halk tabanında gerçekleştirilmesi şart. Ufukta beliren krizlerden bu insanlar sorumlu olmasa da, gerekli değişimlerin boyutu ve derinliği onlara bağlı.

Elinizdeki kitap işte bu noktalara dikkat çekerken, yaşamsal gereksinimlere erişim ve bunların kontrolünü mümkün kılan yetenek, teknoloji ve taktikler hakkında bilgiler veriyor. Gıda, Su, Enerji, Atık Yönetimi ve Toprağın İyileştirilmesi ana başlıkları altında ilerlerken her satırında şunu vurguluyor:

Yaşadığımız yere sahip çıkmak ve nerede olursak olalım hayatı dönüştürmek bizim elimizde.’’

 

About The Author

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.