Limon aromalı sarı votkanın ilginç öyküsü…
okuma süresi 5 dakikaGünümüzde birçok içkili eğlence yerinde servise sunulan limon aromalı sarı votkayı İstanbullulara tanıtan ve tattıranlar aslında sığınmacı Beyaz Ruslardır. Beyaz Ruslar ülkemize sığınmaya 1918 yılında başlamış, 1921 yılana kadar sığınma sürmüştü. Bu yıllar arasında yaklaşık 180 bin Beyaz Rus sığınmacı olarak ülkemize gelmişti.
Ülkemize sığınan çağın en ünlü balerinleri Garden Bar’da sahne alırken, “monden” (seçkin) sosyetik kabare olarak anılan Maksim Bar’da baştan çıkarıcı cazibede Beyaz Rus dilberleri varyete yapıyordu. Ayrıca, Sevgili Hocam Merhum Prof. Jak Deleon’un o güzel üslubuyla dile getirdiği gibi, Beyoğlu’nun ön yakasında şık kıyafetli düşesler yoldan geçen hayranlarına sarı votka sunuyorlardı o muhteşem tebessümleriyle. Gümüş tepsiler içinde orijinal kristal votka kadehlerinde sundukları sarı votkaları evlerinde yapıyorlardı düşesler. Hatta kimilerine kocaları da yardımcı oluyordu satışın yoğun olduğu günlerde.
Bu konuda ilginç bir anımı paylaşmak isterim sizlerle. Doksanlı yılların başlarında rüzgârlı bir sonbahar akşamıydı, uğultuyla esen rüzgârın yanı sıra oldukça serindi hava. Etiler’de bulunan dönemin ünlü et lokantalarından “Çara”nın arka cephesindeki villanın görkemle bahçesinde Sema Çelebi Hanımı “Sarı Votka” hazırlarken gördüm. Yüksek sosyeteye mensup olmasına rağmen harıl harıl çalışıyordu pürtelâş. Önündeki masanın üzerinde onlarca şişe votka, yüzlerce limon vardı. Meraklandım. “Büyük bir şölen var galiba” dedim kendisine. “Umarım öyle olur” dedi yılgın ve yorgun bir halde.
Ardından, hazırladıkları sarı votkaları kısa bir süre sonra hizmete girecek olan “Rasputin” adlı gece kulübünde servise sunacaklarını söyledi. Umut doluydu sesi. Bunları söylerken bir ışık parladı gözlerinde birden. Sevinç dolu, pırıl pırıl bir ışık… Nedense bir hüzün çöktü içime o anda. Duygulandım. Adını koyamadığım bu duygular 1950’li yılların sonlarına götürdü beni. İstanbul Hilton’un “Roof Bar” adlı gece kulübünün sorumlu barmeniydim o yıllarda. Gencecik, körpecik, toy bir barmen olarak görevimi yapmaya çalışırken, dostluk köprüleri de kurmaya çabalıyordum barın seçkin müdavimleriyle. Başarılı da oluyordum sanırım.
Günlerden bir gün Rus Konsolosluğu özel bir kokteyl parti düzenledi mekânımızda. Çeşit çeşit likörler, votkalar, şaraplar getirilmişti Rusya’dan. Pek tabii ki o inanılmaz kalitedeki Rus siyah havyarları da vardı ikramlıklar arasında. Bir de Rejans’tan bir barmen gelmişti barımıza o gün. Bilirsiniz, Rejans Beyoğlu’nun en eski ve en kaliteli lokantalarından biriydi. Rus lokantasıydı orası aynı zamanda.
Evet, tarihi görkemine rağmen mütevazı Rejans lokantasından bir barmen. Hem de ülkemizin beş yıldızlı ilk oteline. Ne yazık ki kendisinin adını bir türlü hatırlayamıyorum şimdi. Uzun yıllar geçti aradan çünkü. Aslında kendisi Rejans’ta barmen olarak değil, hizmet erbabı olarak çalışıyormuş, ama söz konusu lokantada hizmete sunulan sarı votka servisiyle o ilgileniyor, sarı votkanın hazırlığını da kendisi yapıyormuş.
O gün sarı votkaları servise hazırlarken votkaların çarpıcı renkleri dikkatimi çekti. “Bu güzel rengi nasıl tutturuyorsunuz ki?” diye sorduğumda, “Bir de tadına bakıver,” diyerek bir kadeh sarı votka uzattı bana. İnanılmaz güzellikteydi tadı. Damakta bıraktığı enfes lezzetin yanı sıra içimi oldukça yumuşak, ipeksiydi âdeta. Damağınızdan yumuşacık kayıyordu yudumcuklar. Bu doyumsuz lezzetin sırrını sorduğumda, eksik olmasın yapım tekniğinin tüm inceliklerini anlattı bana. O anlatıyor, ben dinliyordum. Tarihte yürümekte olduğumuzu bir türlü fark edememiştim o anlarda. Evet, tarihte yürüyorduk onunla birlikte, şu an olduğu gibi.
Bu arada unutmadan söyleyeyim, uluslararası klâsik kokteyllerden bir olan “Moscow Mule” (Moskova Serserisi) ve Screw Driver” (Tornavida) kokteylleri düz votka ile hazırlanırken, “Bloody Mary” (Kanlı Meri, diğer bir deyişle Maria) kokteyli karabiber tanecikleriyle çeşnilendirilmiş “Petrowskaya” votka ile hazırlanır. Ayrıca, o yıllarda İstanbul’un birçok seçkin barında bir tür biberli votka hazırlanır ve “Atom” adıyla anılırdı.
Yani Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombalarının vicdanları yakan acıları sürerken, Atom adlı biberli votka da damakları yakıp kavuruyordu âdeta. 4 Ekim 1957 tarihinde SSCB tarafından uzaya fırlatılan “Sputnik I” uydusundan esinlenilerek hazırlanmış olan ‘Sputnik I” kokteyli de votka ile hazırlanır, dört kırık kürdanla dekor edilmiş bir salamura inci soğanla servise sunulurdu. Ardından “68 Kuşağı”nın ‘O iyi ve güzel insanları’ ile birlikte “Molotof” kokteyli devreye girdi.
Votka kültürümüzle ilgili bu ilginç ve kısa bilgilerden sonra sevimli tabiriyle Sarı Votka, gerçek adıyla “Limonaya”nın yapım tekniğine geçebiliriz artık. Önce malzemeleri veriyim isterseniz. Bir şişe 70 cl.lik Binboa votka, 4.5 Portakal Likörü, bir tatlı kaşığı toz şeker ve 4-5 tane dişi yatak limonu. Bilindiği gibi dişi yatak limonu hem pürüzsüz, hem hoş kokulu, hem de çok sulu olur.
Limonların kabuğu spiral olarak ve koparılmadan çok ince bir şekilde soyulur. Soyulan kabuğun arka kısmında etli beyaz bölüm varsa eğer, bunlar sıyırtma bıçağıyla alınır ve kabuk zar haline getirilir. Çünkü bu bölümler istenmeyen ve hoş olmayan bir tat çıkarır ortaya. Hazırlanan limon kabuğu zarları 70 cl.lik temiz bir boş şişeye olabildiğince koparılmadan helezonik olarak yerleştirilir. Üzerine bir tatlı kaşığı toz şeker ve 4.5 cl. Portakal Likörü ilave edilir. Sonra şişe votka ile doldurulup şişenin ağzı iyice kapatılır. Binboa şişesinde kalan votka ise ayrı bir yerde kullanılır.
Unutulmamalıdır ki ilave edilen portakal likörü limonun keskin ve kesif kokusunu yumuşatır. Hazırlanan karışım bir hafta süre ile buzdolabının serince bölümünde yatık olarak dinlendirilir. Dinlendirme süresi tamamlandığında iki katlı tülbentten süzülerek ayrı bir boş şişeye alınır. Böylece sarı votkamız ikrama hazır hale gelir ve yeterince soğutularak klasik votka kadehinde sunulur.
Sizlerle paylaşmış olduğum sarı votka tarifini uygularken lütfen özgür bırakın duygularınızı, özgür bırakın ki yaratıcı gücünüz ortaya çıksın. O mis kokulu ve buz gibi kaygan sarı votkanızı yudumlarken, bir duyum da benim için alın lütfen. Böylece ödeşmiş oluruz.
Saygılarımla…