Ömer öldü: Küt diye.
okuma süresi 3 dakika25 yıllık arkadaşım Ömer İpek öldü. Küt diye.
Murat (Meriç) titreyen sesiyle telefon etti. Alo dedi. Konuşamayışından belliydi vereceği haber. Kim öldü dedim. Kafamdan seri halde isim geçirmeye başladım. Tahmin etmeye çalıştım kim ölmüş olabilir diye. Çok insan geçti hızla aklımdan.
Çok acayip bir şey söyleyeceğim dedi. Çok acayip bir şey söyledi. Ömer küt diye ölmüştü.
Bir önceki gün konuşmuş. Cuma için sözleşmişler hatta.
Biz de bir gün önce konuşmuştuk Murat’la uzun uzun. Ne çok insanla arkadaşlık edip hakkını vererek iki laf edemeden yitirmiştik onları. Birbirimizi tembihlemiştik yapmayalım böyle.
Ama konuştuklarımızın hiçbiri 44 yaşında değildi.
Epilepsiydi. Kontrol altındaydı. Hiç önemsemedim ben hastalığını. Ömer de önemsemezdi. Ondan belki. Epilepsi bu. Çektirir ama öldürmez. İlacı var, içersin nöbet gelmez. Sanki bir fayda gelirmiş gibi duyar duymaz nörolog arkadaşımı aradım: Epilepsi öldürür mü abi? Öldürürmüş. Öldürdü.
Tahminimin çok üstünde etkilendim. Bir yere yazayım dedim. Ömer deyince akla ne gelir? Keyif. Keyifli herifti. Büyük keyifli herifti. Büyükkeyif’e yazayım dedim.
Hep gülerdi. Açın bakın fotoğraflarına. Bir tane gülmeyen fotoğrafını göremezsiniz. Sürekli gülerdi. Pişmiş kelle gibi gülmezdi ama. Şarkıdaki gibi gülerdi. Gülünce gözlerinin içi gülerdi.
İşi de hayatı da neşe dağıtmak üzerineydi zaten. Menajerlik yapardı. Organizasyon yapardı. İyi müzik dinlerdi. İyi müzik bulur çıkarırdı. İyi müzikti işi.
Ben pek okumadım. O yüzden pek okul arkadaşım yoktur. En uzun DTCF Hindoloji’de okudum. Ömer okul arkadaşımdı. Okulda tanışmıştık. Tanıştıktan sonra okulda pek görüşmedik. Pek gitmezdik.
Biz Ömer’le 25 yıl boyunca sanırım hiç buluşmadık, hep görüştük. O orada diye bir yerlere gittiğim oldu. Onun da aynı sebeple geldiği oldu. Ankara işidir bu. Buluşmazsın. Aramazsın. Oradadır der, gidersin. Biz de öyle yaptık yıllarca. Bir şekilde karşılaştık. Her karşılaştığımızda ya uzun ya kısa ama mutlaka oturduk. Hep birbirimizden haber aldık. Her yerde karşılaştık. Cenazelerde, eylemlerde, konserlerde, festivallerde, parklarda, sokakta.
Ömer nasıl becerebiliyorsa her yerdeydi. Ömer’le karşılaşırdınız. Ankara’da yahut İstanbul’da olup da Ömer’in en azından simasını bilmeyen azdır. Dedim ya, her yerdeydi.
Bir daha Ömer’le karşılaşmayacak olma fikri çok canımı acıtıyor.
Bisikletiyle kaslı baldırlarıyla, gülen yüzüyle en çok Moda’ya yakışıyordu sanırım. Moda’yla birbirlerini çok seviyorlardı.
Ömer’le 20 küsür sene önce Hindistan’a gidecektik. Aylarca plan yapmıştık. Kısmet değilmiş. O gelemedi. Ben gittim. Keşke beraber gidebilseymişiz. Zaten onunla 25 sene boyu yapmam gerekenden çok azını yaptığım için, daha fazlasını zorlamadığım için bu kadar çok etkilendim sanırım.
Bir de şu var. Ankara’da arkadaştık, İstanbul’a taşındım hemen peşimden geldi. Benimle bir ilgisi yok tabii. Şimdi Bodrum’a taşındım, taze. Cenazesi Bodrum’da defnediliyor. Yine peşimde.
Keşke böyle olmasaydı.
Oğlum Ömer. Ağzımıza sıçtın gittin. Hepimizi perişan ettin. Ve kızamıyorum bile sana.
Arkadaşlarınıza iyi bakın.
* Kendimle fotoğrafını bulamadım, Murat’la olanı yerleştiriyorum.
Fotoğraf: Deniz Koloğlu