“Marcel ise şöyle öldü…”
okuma süresi 2 dakika“Marcel ise şöyle öldü:
Bir gün bütün berduşların Paris’ in kent manzarasından silinmelerine karar verilmişti. Sosyal yardım örgütü, aynı zamanda kentin doğru dürüst bir görünümde olmasıyla da ilgilenen ve düşünebilecek en resmi nitelikteki sosyal yardım örgütünün ilgilileri, polisle birlikte Rue Monge’a geldiler, tek istedikleri, yaşlı adamları yaşama geri döndürmek, dolayısıyla da yaşama hazır olsunlar diye önce yıkayıp paklamaktı. Marcel yerinden kalkıp onlarla gitti, çok sakin bir adamdı, birkaç kadeh şaraptan sonra bile hâlâ bilge ve uysal kalabilen bir insandı. Gelmelerini o gün büyük bir olasılıkla hiç umursamamıştı, belki de caddedeki iyi yerine, metronun sıcak havasının mazgallardan dışarı çıktığı yere yeniden geri dönebileceğini düşünüyordu. Ama kamunun esenliği için yapılmış olan, içinde çok sayıda duşun bulunduğu yıkanma salonunda sıra Marcel’e de geldi, onu duşun altına soktular ve duş hiç kuşkusuz ne fazla sıcak, ne de fazla soğuktu ama Marcel yıllardan beri ilk kez çıplaktı ve ilk kez suyun altına girmişti. Daha kimse durumu kavrayıp da yardımına koşamadan, düştü ve hemen oracıkta öldü. Ne demek istediğimi anlıyorsun! Malina biraz ne yapacağını şaşırmış gibi bakıyor, oysa ne yapacağını asla şaşırmaz. Bu öyküyü anlatmayabilirdim. Ama duşu bir kez daha hissediyorum, Marcel’in üstündeki neleri yıkamaya hakları yoktu, bunu biliyorum. Eğer bir insan, kendi mutluluğunun buharları arasında yaşıyorsa, eğer bir insanın ‘Tanrı sizden razı olsun’un dışında söyleyecek pek sözü yoksa, o zaman o insanı yıkamaya kalkışmamalı, o insan için iyi olanı o insanın üstünden yıkayıp akıtmamalı, birini, olmayan bir yeni yaşam için arındırmaya kalkışmamalı.
Ben: Marcel’in yerinde ben de olsaydım, ilk fışkıran suyla birlikte düşüp ölürdüm.”
Ingeborg Bachmann, Malina