Murat Meriç: “Âşık’ı eklemezsek elbette bir şey olmaz çünkü Mahzuni tektir…”
okuma süresi 3 dakikaMahsuni değil, Mahzuni demeliyiz değil mi? “Âşık”ı eklemezsek ne olur?
Mahzuni demeliyiz, evet. Kafam bu mevzuda çok karışıkken kendisine sormuştum bunu, doğrudan, Mahzuni’nin doğru olduğunu, diğerinin anlamı çok kaydırdığını söylemişti. Murat’a Morat demek gibi bir şey sanırım bu… Âşık’ı eklemezsek elbette bir şey olmaz çünkü Mahzuni tektir ve bunu söylediğimizde herkes Âşık Mahzuni Şerif’ten söz ettiğimizi anlar.
Mahzuni Şerif olmasa, ne eksik olurdu bu toprakların müziğinde? Sahi, “bu toprakların müziği” diye bir müzik var, değil mi?
Biraz karışık bir mevzu olmakla birlikte, evet, “bu toprakların müziği” var. Bu müziği, Âşık Veysel’den Kardeş Türküler’e uzanan bir geniş bir skalada, pek çok icracının ürünlerinde bulabiliriz. Buna Malatyalı Fahri Kayahan da dâhil, mübadele ile ülkesine gönderilen rebetler de. Bu “toprak” meselesinden ne algıladığımız önemli elbette; şehir ve köy arasında bir uçurum, yapılan müziklerde de doğal olarak bir fark var, asırlardır. Uzatmadan, mevzuyu tartışmayı başka bir zamana bırakarak asıl soruyu tek bir cümleyle cevaplayayım: Âşık Mahzuni Şerif olmasaydı, bu toprakların müziğinde isyan eksik olurdu. Bunu söylerken Âşık İhsani’den Emekçi’ye, Zülfü Livaneli’den Ahmet Kaya’ya uzanan koskoca bir muhalif müzik geleneğini ıskalamıyorum elbette. Ancak Mahzuni Şerif, isyanını öyle bir dillendirdi ki, köyden kente büyük kitleleri etkilemeyi ve bilinçlendirmeyi bir anda başardı; belki de kendisinin bile tahmin etmeyeceği bir yaygınlığa ulaştı türküleri.
Başka diyarlardan kiminle yan yana anarsınız onu? Kiminle yan yana görmek isterdiniz sahnede?
Uçmak serbest değil mi? O halde, şöyle bir sahne geliyor gözümün önüne: Woody Guthrie, üzerinde “bu makine faşistleri öldürür” yazılı gitarını çalıyor, Pete Seeger ona vokaliyle eşlik ediyor, bu vokale zaman zaman Bob Dylan’ın sesi karışıyor, Bruce Springsteen’in mızıkası ve arkada toplanan Intı Illimani’nin “sazları” olayı bir cümbüşe çeviriyor. İşte tam da bu sahnenin ortasında sazıyla Âşık Mahzuni Şerif ve küçük gitarıyla Victor Jara, halklarının acılarını, sevinçlerini anlatıyor… Şili’de olacak ama bu, Santiago Stadı’nda, elbette yıkılmadan ve Jara’nın kanı oraya bulaşmadan önce.
Her defasında istediğim üzere, küçük bir “5 şarkılık liste” istesem?
Ben yine on yapayım mı onu? 5’i üstadın kendi sesinden, 5’i “diğer” yorumculardan…
Âşık Mahzuni’nin kendi sesinden şu şarkılar dinlenmese olmaz:
1 – Katil Amerika
[Bu enteresan bir kayıttır, Almanya konserinden alınmıştır, başındaki konuşma önemlidir…]
2 – Erim Erim Eriyesin
[12 Mart 1971 sonrası hükümeti kurmakla görevlendirilen Nihat Erim için söylenmiştir, ilk kez bu türkü yüzünden tutuklanmıştır; Âşık Mahzuni Şerif’in kendi selamıyla açılır…]
3 – Yuh Yuh
[Kendi sesinden, tüyleri diken diken eden bir yorum ve zaman zaman farklı sözlerle…]
4 – İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım
[İlk plağı. Kayıt, yıllar sonra TRT’de katıldığı bir programdan…]
5 – Dom Dom Kurşunu
[Bir dönemin en meşhurlarından! Bunda, türküyü 80’lerde yorumlayan İbrahim Tatlıses’in payı büyük elbette…]
Şunları da yukarıdakilere ekleyelim:
6 – Bugün Bizde Bayram Var – Edip Akbayram
7 – Nem Kaldı – Cem Karaca
8 – Yuh Yuh – Selda
9 – Kirvem – Kızılırmak
10 – Dargın Mahkum – Kardeş Türküler
Bu şarkıları dinlemek hem Mâhzuni’yi tanımak adına önemli hem de memleketi anlamak için…
Bugün ölüm yıldönümü Mahzuni Şerif’in. Onsuz geçen şu yıllarda, “halk müziği”nde ne oldu sizce?
Kısaca söyleyeyim: Fena şeyler oldu. Ozanlar, eski geleneği sürdürenler bir bir aramızdan ayrıldı. Son “usta” Neşet Ertaş’tı, o da bizi terk edince hepten öksüz kaldık. Daha fenası, isyan bitti: Halktın acılarını dile getiren, sazını alıp dağ tepe dolaşan ozanlar yok artık. En fenası bu.