Celal Oğlan
Sivas’ın Deliilyas köyünde Celal Kulmaç adında bir genç yaşarmış. Babası seferberlikten dönemeyince amcalarının büyüttüğü bu yetim, Sivas çimento fabrikasında işçilik yaparmış. Köyünden bir subayın kızı Döndü’ye âşık olmuş. Fakirlikten midir bilmem, evlenme çağına gelen kardeşleriyle beraber yapmaya karar vermiş düğününü. 1947 yılının Aralık ayında, nikâh işlemlerini yapmak için Şarkışla’ya gitmişler. Dönüşte de yol uzun olduğundan, komşu bir köyde konaklamışlar. Nereden aklına geldiyse kendi köyüne dönmeden yıkanmak istemiş Celal. Yapma etme, demelerine rağmen donmuş derenin buzunu kırıp yıkanmış. Ne olduysa da ondan olmuş zaten. Hasta olmuş, başta saklamaya çalışsa da yatağa düşmüş vedüğün günü deölmüş. Anlatılan o ki, Döndü ölen nişanlısının ardından bu ağıtı yakmış. Celal’in annesinin ve yakınlarının zamanla ekledikleriyle birlikte, ağıt yüz küsur dörtlük olmuş.
Türküde geçen ipek mendil de bildiğimiz ipek mendil değil. Eski zamanlarda beyaz gömlek herkesin kolay erişebileceği, ucuz bir şey değilmiş. Düğünden önce gelin kendi eliyle diker, damatlık olarak giymesi için damada hediye edermiş gömleği. Gömleğin yakası yıpranmasın diye de renkli ipekten bir mendil giyilirmiş içine. Bahsedilen mendil, o mendil.
Türkü, TRT repertuarına “İpek Mendil Dane Dane” adıyla 00256 repertuar numarasıyla kaydedilmiş. Kaynağı Sivas/Divriği’de Nuri Üstünses, derleyen ise Mustafa Sarısözen olarak görünüyor. Celal’in hayattaki akrabalarının çabalarına rağmen hâlâ değişmemiş bu kayıt. Biz doğrusunu bilelim de, bırakalım resmi kayıtlarda yanlış geçsin.
Türkülerin güzelliğinin sırrı, sözlü tarih anlatıları olmalarında yatıyor belki. Bir yanda yüz küsur dörtlüğü ortaya çıkaran bir acı varken, diğer yanda tuzumuz bu kadar kuruyken küçük kalp kırıklıklarından şarkı bestelemeye çalışmak da epey zor sanki.