Rom; efsanelerin sihirli iksiridir.
okuma süresi 7 dakikaGünümüzde dünyada en çok tüketilen içkilerin başında gelen rom konusu hangi ortamda açılırsa açılsın her nedense hemen aklıma egzotik ve tropikal kokteyller gelir. Dondurucu soğuk kış günlerinde sıcak olarak hazırlanan klâsik kokteyllerle birlikte boğucu sıcak yaz günlerinin vazgeçilmez serinletici özel karışımların da ana içkisidir üstelik. Ayrıca geçmişi kafa karıştıran efsanelerle ve inanılması güç rivayetlerle doludur bu gizemli içkinin. Zaten bu nedenle de ünü dünyanın hemen her ülkesine yayılmış, sofistike duyguların ayrıcalıklı bir içkisi olmuştur.
Bilindiği gibi egzotik ve tropikal kokteyller genellikle şeker kamışından üretilen romlarla hazırlanır. Romun ise ilginç ve muammalarla dolu geçmişi vardır ve evrensel mikro tarihinde korsanların içkisi olarak adlandırılır. Çoğu zaman “Tafia” adıyla da bilinir. İlk kez 1640’lı yıllarda İngilizlerin egemenliği altındaki Barbados adasında üretilmiş olduğuna dair belgeler olsa bile hemen hemen aynı yıllarda Fransa’nın Martinique, Jamaica, ve Guyan gibi kolonilerinde romun üretilmiş olduğuna dair kayıtlar da bulunmaktadır.
“Rumbullion” ve “Kill Devil” (Şeytan Öldüren) olarak tabir edilen rom, esirlere, daha gerçekçi bir ifadeyle kölelere verilen (iptidai olarak üretilen) çok sert bir içkiydi. Bugünkü romlarla pek benzerliği de yoktu o dönemlerdeki romların. Ama zaman içinde üretim tekniğinin geliştirilmesiyle yepyeni bir karakteristik içim özelliğine büründü. Ancak bu gelişim sırasında deniz seferlerini kasıp kavuran korsanların bir numaralı içkisi haline geldi ve bir adı da “Denizci İçkisi” olarak kaldı.
1655 yılında ünlü Amiral Penn “Royal Navy” (Kraliyet Donanması) tayfalarına belirli miktarlarda günlük rom istihkakları uyguladı. 1731 yılında ise kıyafetleriyle ve çok özel damak tutkularıyla ünlü Amiral Grog’un romla hazırladığı sıcak karışım bugün soğuk kış günlerinin vazgeçilmez sıçak içkisi ve özel karışımı olan “Grog” kokteylinin âdeta mucidi oldu. Ayrıca, günümüzde rom Kübalılar tarafından ülkelerinin milli içkisi olarak kabul edilmektedir.
Bu konuda sözü Mutfak Dostları Derneği’nin başkanı, ipeksi kalemli ve balımsı kelamlı kadim dostum Sevgili Ahmet Örs Beye bırakmak istiyorum. Bakın bu esrarengiz içkiyle ilgili neler dile getiriyor kendisi: “… Küba’ya ayak basmanın lüks bir transatlantikte yolculuk yapmaktan farksız olduğu söylenir. Küba ruhunu yansıtan rengârenk kıyafetler, her türlü sıkıntıyı unutturan olağanüstü bir müzik ortamı, halkının genlerinden gelen ve hiçbir zaman yok olmayan iyimser karakteri. Ve Rom!
Bu özellikler geçtiğimiz yüzyılda Küba’yı sanat ve kültür dünyasının uğrak yeri haline getirdi. Pablo Neruda’dan Nazım Hikmet’e, Nat King Cole’den Ernest Hemingway’e kadar herkes bir punduna getirip Küba’ya kapağı atıyor, ılık Küba akşamlarını birbirinden nefis rom kokteylleriyle renklendiriyordu. Hemingway’ı Nobel Edebiyat Ödülüne ulaştıran “İhtiyar Adam ve Deniz” adlı eşsiz eserini yazarken Havana’daki “Bodeguita del Medio” adlı mekânda içtiği sayısız Mojito (Mohito) kokteyline borçlu olduğu söylenir.
Aynı günlerde Havana’nın bu mütevazı barı Hemingway ile birlikte ağır sıklet dünya şampiyonu Rocky Marciano’yu ve Gary Cooper, Sepencer Tracy, Marlene Dietrich gibi sinemanın ölümsüz oyuncularını, gelmiş geçmiş en ünlü boğa güreşçilerinden Loise Miguel Dominguin’i ağırlıyordu.”
Sohbetimizi Hawai Adaları’nın o gizemli ve egzotik havasından kesitlerle noktalamadan önce romla ilgili birkaç ara bilgiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Küba’nın tarihi gemicilerin içkisi romun da tarihiyle örtüşüyor ve her şey 27 Ekim 1492 tarihinde başlıyor. Aylarca süren yolculuktan sonra nihayet ayak bastığı yeni topraklar için Kristof Kolomb; “Bugüne dek gördüğüm en güzel kara parçası” diye yazmıştı seyir defterine. Buranın Hindistan’ın bir parçası olduğunu sanıyordu ve bu adalara “Batı Hint Adaları” adını verdi. Ama yanılmıştı. Makro Polo’nun göz alabildiği altınlarla dolu olduğunu söylediği Hindistan yerine barışçı yerlilerin yaşadığı bugünün Küba ve Haiti adalarına ulaşmıştı.
Kolomb ertesi yıl 17 gemilik filosuyla ikinci kez buraya geldiğinde yanında büyükbaş hayvanlar ve tohumlar da getirmişti. Tohumlardan bir bölümünü Güneydoğu Asya’dan getirilmiş olan şekerkamışı bitkisine aitti. Küba topraklarına ekilen bu tohumlar hemen tuttu. Yerli halk bu tatlı kamışı soyup özünü yemeye ya da presle sıkıp suyunu içmeye bayılıyordu. Bu sıkma işlemi kısa bir sürede daha etkili ve güçlü hale getirildi.
Ancak dolap beygirlerinin çevirdiği şekerkamışı değirmenleri tatlı özsuyunu çıkarıyor, bu tatlı sıvı geniş tavalarda buharlaştırılarak koyulaştırılıyor, sonuçta kahverengi şekere dönüştürülüyordu. Sarı altın bulmak umuduyla Küba’ya gelen İspanyol işgalciler ağızda eriyen, hem tatlı hem de altın kadar kârlı bir madde bulduklarını kısa sürede fark ettiler. Şekerkamışını değirmende sıkmak yerine hidrolik pres kullanarak üç kat daha fazla şeker şurubu elde edildiğini de keşfettiler.
18. yüzyılın başlarında şekerkamışı şurubundan yapılmış kaba, sert bir distile içkinin yerli halk arasında yayılmakta olduğu görüldü. Bu içkiye yukarıda da sözünü ettiğim “Tafia” deniliyordu. Bütün olumsuz özelliklerine rağmen ucuz oluşu fazla yaygınlaşmasının başlıca nedeniydi. Tadının kötü olması ise alkolünün kabalığı ve fiyatının ucuzluğu karşısında görmezden geliniyordu.
Çok geçmeden Karayip Adalarını haraca kesen korsanların vazgeçemedikleri içkisi haline geldi. “Ateş Suyu” diye de anılan bu korsan içkisi günümüz modern Küba romunun atası sayılır. Amerika kıtasının önde gelen limanlarından biri olan Havana’daki mağazalarda artık çeşitli kalitede romlar satılıyor. Mutena tavernalarda bu romların merasimle tadımları yapılıyordu. Bu yeni içki Küba’nın ayrılmaz bir parçası haline gelmişti artık. Bir yardan üretim teknolojisi geliştirildi, demiryolu ağları sayesinde ülkenin her yanında üretilen romlar hızla pazarlara ulaştırılırken, bir yandan da birinci kuşak kahverengi şişeler yerini modern ve şık şişelere bırakıyordu.
Hawai Adalarına gelince… Bilindiği gibi Hawai Adaları’nı oluşturan 137 adacık Polinezya Üçgeni’nin tam kuzey ucunda yer alır. Dünyanın en izole coğrafyalarından biri olan Hawai adalarında tam da bu nedenle enteresan zıtlıklara ve ilginç âdetlerine rastlayabilirsiniz. En büyük ada olan Hawai adasında bulunan Honolulu yaklaşık 400 bin kişilik bir metropol ama tüm adalar böylesine kalabalık değil. Örneğin Molokai adasında sadece 7 bin 500 kişi yaşıyor.
Hawai farklı adalardan oluşmasının getirdiği bir kültürel zenginlik de içeriyor. Ada yerlilerinin birçok değişik gelenek ve görenekleri de var. Ayrıca yakın komşuları sayılabilecek olan Filipinler, Kore, Japonya gibi ülkelerden adalara gelen çok sayıda insan var. Onların kendi gelenek ve göreneklerini Hawai’ye getirdikleri de ayrı bir gerçektir. Zaten bugün Hawai Mutfağı dediğimizde bile bu etkiler rahatlıkla görülebiliyor. Genel olarak Asya-Pasifik mutfağı burada da görülüyor. Bol deniz ürünü ve meyvenin birlikte kullanıldığı yöresel lezzetler.
Hawai’nin yerel dansı “Hula Hula” ile festivallerde hepsi bir araya geliyor. Dans etmek Hawaililer için bir eğlence olmasının yanı sıra bir ibadet şekli âdeta. Bu da tek tanrılı dinler öncesi yerli kökenlerinden miras kalan bir alışkanlık.
Hawai deyince akla ilk gelen “Aloha” kelimesi ada halkının en çok bildiği, en yaygın olarak kullandığı sözcüklerden biri. Zira “Merhaba”, “Hoşça kal” en önemlisi de “Aşk” gibi birçok güzel anlamı bünyesinde topluyor. Aşk anlamına kullanılan Aloha sözcüğünü en çok palmiye altlarında kurulmuş olan “Garden Bar”larda duyuyorsunuz. Barlar palmiyelerle çevrili görkemli bahçelerin en çarpıcı yerlerinde düzenleniyor. Çevre düzenlemelerinde mutlaka ahşap malzeme kullanılıyor. Sabahın erken saatlerinden gecenin geç vakitlerine kadar açık tutuluyorlar.
Bu barlarda özellikle romla yapılan egzotik ve fantastik kokteyller servise sunulurken rom sek olarak rağbet görmüyor pek. Serviste özel kokteyl bardakları, kupalar, taslar ve kâseler kullanılıyor. Marine Tumbler, Big Shot Glass, Bamboo Cup, Vodoo Tumbler, Caramic Coconut Cup, Skull Mug, Tiki Scorpion Bowl bu gibi yöresel ve otantik malzemeler arasında yer alıyor.
Ama fantastik kokteyller Ananas gibi, Hindistan Cevizi gibi meyvelerin içlerinde hazırlanıyor mutlaka. Bunlar değişik çiçeklerle süsleniyor. Barların giriş kısımlarında altı çelik telli Hawai gitarlarının büyüleyici nağmeleri eşliğinde dans eden dilberler karşılıyor sizleri. İç gıcıklayıcı ve titreşen bel kıvırışlarıyla oynayan çekici hatunlar konukların boyunlarına rengârenk çiçeklerle bezenmiş hevenkler asıyorlar. Konuklar da genellikle yöresel kıyafetleri tercih ediyorlar hep. Sözün kısası, Hawai Adası’nın hemen her köşesine romantizm ve aşk kokusu hâkim, hem de buram buram.
En içten saygılarımla…