Erkan Yücel’i hasretle anıyoruz
okuma süresi 5 dakikaErken ayrılanlar vardır hayat sahnesinden. Öyle anılar, öyle işler bırakmışlardır ki arkalarında, tanıyamadığınıza hayıflanırsınız. Erkan Yücel benim için öyle biri. 9 Eylül 1985 yılında henüz 41 yaşındayken bir trafik kazasıyla ne yazık ki hayatını kaybetti. Geride bıraktığı sayısız performansının yanında verdiği toplumsal mücadelede pek çok insanın gönlünde sayısız iz bıraktı. Erkan Yücel tiyatro sevdası için liseyi bırakmış. Profesyonel kariyeri Deneme Sahnesi’nde başlamış ama asıl çıkışını Ankara Sanat Tiyatrosu’nda “Ayak Bacak Fabrikası” oyunundaki rolüyle yapmış. 12 Mart’ta Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sergiledikleri “Hitler Rejimi’nin Korku ve Sefaleti” oyunu nedeniyle sıkıyönetim tarafından tutuklanarak yargılanmış ve hapis cezasına mahkûm edilmiş. İdeolojik farklılaşma nedeniyle AST’tan ayrılarak önce Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nu, sonra da Halk Oyuncuları’nı kurarak “traktör römorkunda tiyatro” tarzını geliştirmiş ve Anadolu’nun birçok yerinde turnelere çıkmış. Yücel, 1975’te San Remo Film Festivali’nde “Endişe” filmindeki performansıyla “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü alarak uluslararası alanda ödül alan ilk Türk sinema oyuncusu oldu.
Şükran Yücel (Eşi):
Erkan Yücel’i ilk kez orta ikinci sınıftayken İzmir’de “Bozuk Düzen” adlı oyunda izledim. Kelimenin tam anlamıyla büyülendim. Defterlerime, ders kitaplarına hatta sınıftaki kara tahtaya adını yazdım. AST, ertesi yıl İzmir’e geldiğinde Elhamra’nın kapısında Erkan Yücel’le karşılaştım. Heyecandan titreyerek “Okul gazetesi için sizinle röportaj yapabilir miyim?” dedim. Ertesi gün buluştuk ve röportajım okul gazetesinde yayınlandı. Üniversite için Ankara’ya gittiğimde, SBF tiyatro topluluğuyla Brecht’in “Carrar Ananın Silahları” oyununda yönetmenimiz Erkan Yücel’di. Erkan’la “Endişe” filminin çekiminden döndüğünde 24 Ekim 1974’de İzmir’de evlendik. Nikâhtan sonra da Elhamra Sineması’nda AST’ın oyununa gittik. Erkan’ın kısacık hayatı hiç bitmeyen bir mücadele içinde geçti. Oyunları yasaklandı, sahneye çıkmaması için sıkıyönetim tarafından ona özel yasak konuldu. “Yorgun Savaşçı” yakıldı, “Endişe” yasaklandı. Yurtdışında pek çok ödül alan “Hakkâri’de Bir Mevsim” ve “Bereketli Topraklar Üzerinde” filmlerini ancak onun ölümünden sonra izleyebildik. Ama Erkan gelecek güzel günler için inancını ve umudunu hiç yitirmedi. Bugün Gezi’de simgelenen direnişe bakınca Erkan Yücel’in ruhunun dirildiğini ve bize sevinçle, gülümseyerek baktığını görebiliyorum.
Doğu Yücel (Oğlu, yazar):
Hayal meyal hatırladığım birkaç hatıra dışında babam ekrandaki, fotoğraftaki, perdedeki, mektuptaki adam oldu benim için. Babamla ilgili az sayıdaki “gerçek” hatıra arasından en canlısı ise Luna Park’a gittiğimiz bir gün. Elimi tutuyordu, sonra bıraktı, çaktırmadan yer değiştirdi. Ben de onun eli diye başkasının elini tutmuştum. Babam da kıkır kıkır gülmüştü. Altın Portakal’ı olan bir aktörden, siyasi mücadelenin ön saflarındaki bir devrimciden beklemeyeceğiniz bir şaka sanırım… Böyle bir adamdı. Çocuksuydu. Gezi eylemleri sırasında her zamankinden daha çok aklıma düştü babam. Yaşasaydı bizimle Gezi’ye gelirdi, hemen orada bir yükseltinin üzerine çıkıp doğaçlama oyun sergiler, herkesi güldürürdü diye hayal ettim. Bana öyle geliyor ki, bir araya geldiğimiz o tek fotoğraftan 32 yıl sonra ailecek Gezi Parkı’nda yeniden aynı kadrajda buluştuk.
Fırat Yücel (Oğlu):
Babamı ilk kez ölümünün ardından Emek Sineması’nın perdesinde “Hakkâri’de Bir Mevsim”in galasında izledim, altı yaşındaydım. Onu hayattayken hatırlamıyorum, anılarım birkaç saniyelik imgeleri geçmiyor. Ama babamın Erkan Yücel olmasının bana kazandırdığı bir bilinç varsa bu, dünyanın her yerinin bir perde, bir sahne olduğunun bilincidir. Ben de babamı perdede, filmlerde, mektuplarda aramaktan vazgeçtim; bunun yerine sokaklardaki, meydanlardaki sahnelere bakıyorum. Ve onu en çok Emek Sineması mücadelesinde ve Gezi direnişinde gördüm. Babama dair anlatılan her şey orada, sokaklardaydı ve öyle olmaya da devam edecek.
Meral Niron (AST’tan arkadaşı):
Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Erken gittiği her zaman üzülürüm. Sahnede oyuncuyu oynatan bir aktördü. Böyle aktörler çok azdır. Onun oyunculuğuna bugün bile kimse ulaşamaz. O gözleriyle, yüreğiyle oynardı. Böyle bir aktörle karşılıklı oynadığım için çok mutluyum. Biz o zamanlar kendimizi göstermek için oynamazdık. Şimdi bakıyorum da görev gibi bu işi yapanlar bana komik geliyor. Onlar da bizim gibi hakiki oynasalardı zaten hükümet izin vermezdi oynamalarına.
Sarper Özsan (AST’tan arkadaşı):
Biz Erkan’la aynı mahallede yetiştik. Çocukluğunda da aynen büyüklüğündeki gibi şakacı ve espriliydi. Müthiş bir aktördü. Türkiye’ye yurt dışından ilk ödülü getiren kişi o oldu. Mesleğine son derece tutkundu. Halkın mücadelesinde de sıkı bir saf tuttu. Provaya ilk geldiğinde bile yaratıcılığı hemen devreye giriyordu. İmkan olabilseydi de yurt dışına gönderilebilseydi dünya çapında bir oyuncu olacağına inanıyorum.
Celile Toyon (AST’tan arkadaşı):
Kimbilir yaşasaydı ne güzellikler yapacaktı. Hep Gezi’yle gençlerin aslında ne kadar bilgili olduğu konuşuldu. Ama onda bu daha önceden vardı. Erkan çok disiplinli, çok doğru bir aktördü. Bir star olmasına rağmen kendi başına değil birlikte oynayan bir oyuncuydu. En son “Sezuan’ın İyi İnsanı” için anlaşmıştık. Oyun haberini beklerken maalesef diğer haber geldi. Keşke gençler onu tanısalardı, izleselerdi.
Elif Türkan Çölok (AST’tan arkadaşı):
Erkan Yücel çok eğlenceli, çok esprili, yanında ciddi oturulamayan bir insandı. Müthiş karakterler çizerdi. Dil, şive konusunda çok yetenekliydi. Sürekli çalışır ve çok okurdu. Mükemmel bir insandı, Erkan’ı sevmeyen bir insan olamazdı. Alaylıydı ama bin tane okulluya on basardı. Yeteneksiz birini bile oynatır Erkan, onunla sahnede olmak büyük şanstı. En verimli yaşında gitti. Çok büyük kayıp olduğunu düşünüyorum.
BirGün’den alınmıştır.