Gramofon Avrat
okuma süresi 4 dakika“Soyunduğu da olur ama kadına alenen bakmak ayıptır. Gecenin mesûliyeti daire sahibine aittir. Oyuncu kadın içkini koyar, mezeni verir, seninle alakadar olur ama sen alakadar olmazsın onunla, herkese yapar bunu, bir de konuşmak ayıptır.”
Böyle anlattı oturak âleminin âdâbını manifaturacı Ali beyin arkadaşı, oturak âleminin olduğu eve doğru yürürken karanlık yolda. Oturak âlemi; Konya’da, çoğunlukla kış gecelerinde, âleme katılanlarca yeri ve vakti bilinen; içkinin, türkünün ve dans eden kadınların esas olduğu eğlencelere verilen isimdir. Dans eden kadın misafirlere içkilerini sunar, mezelerden elleriyle tattırır, türkü söyler ve türkülere eş dans eder. Âdâbı mühimdir zîrâ maksat muhabbet ve eğlencedir. Eğlence biter, herkes evlere dağılır. Geleneğin bel kemiği bilindiği üzere âdâp, âdâbına riayet edilmediği vakitler geldiğinde, âlemler de tartışılagelecektir ama bahsi edilen geceye dönelim biz.
Gramofon Avrat dans edecekti o gece.
Gramofon, ellerinde kaşıklar ya da ziller dansıyla büyüleyen nâmı dillere destan bir güzel… Makyajı, kırmızı ruju, efsunlu bakışları, her savruluşunda büyüleyen anason etkisi kokusuyla her zamanki gibi biricik… Yorgun ve güzel, onu kapatmak isteyen ev sahiplerine, yoluna çıkıp ona sahip olmaya çalışan Rıfat’a karşı duran, oturak âleminin âdâbından ayrılmayan yorgun güzel… Azime yengesi ve Murad’dan başka güvendiği yoktur İstanbul’a göçüp gitmekten bahseden ürkek düşlerinde. Bu sebeple aynaya baktığında güzelliğine kara çalar gözleri, bir hüzünlü baş eğiş var onda.
Bana, Demirkubuz’un “Kader” filmindeki Bekir’i hatırlatan ne var Gramofon Avrat’ta….
Hüzünle eğip başını, usul usul yürüdüğü için mi…
Murad ise bir garip faytoncu, sessiz, mağrur… Gramofon ondan başkasının arabasıyla gitmez oturak âlemine. “Hava çok mu soğuk üşüyorum” dediği an, Gramofon Avrat’a şal uzatacak kadar onun dertlisi ama kelimesiz, utangaç… Nasibi kaçamak bir bakış, gelişi güzel bir iki sözden fazlası olur muydu bilinmez çünkü oturak âlemine gittikleri gün Rıfat önlerini kesip Gramofon’u kaçırmak istediğinde, Rıfat’ı vurdu hapse düştü.
Bana Demirkubuz’un “Kader” filmindeki Bekir’i hatırlatan ne var Murad’da…
Eğip başını, usul usul yürüdüğü için mi…
Manifaturacı Ali’nin evine giderken hapse düşmesi bir yana, Ali yüzünden de ızdırabı büyüyecektir Murad’ın. Akıl hastası karısına ahde vefasından ayrılamazken aşka düşen, aşkı uğruna, aşkın hürmetine sığınıp kötüleşen bahsi diğer aşık Ali bey.
Üç âşık ez cümle…
Çok sevdi manifaturacı Ali, Gramofon için kötüleşecek kadar.
Çok sevdi Gramofon, Murad’ın ardından usul usul yürüyecek kadar.
Çok sevdi Murad, Gramofon’un adının geçtiği her kelimeye sorgusuz inanacak kadar.
Jandarmadan kaçtıkları gece manastırda Murad’a dans ederken, arkasını dönüp eğildiğinde Gramofon, Gramofon’un boynuna bir buse kondurduğu andır Murad’ın sorgusuz inandığı âlemi.
Oturak âlemi rakıya mezedir. Murad’ın filmdeki anasonu ise Gramofon’un beyaz boynudur. Nasibi o kadar. “Kadar”ın yalnız Murad’ın bildiği derinliği kadar, yanıltmasın.
Film demişken yineleyelim: Bu bir film! Bu sahne de filmin en can alıcı noktası. Önemle dikkat etmek gerek ve defalarca izlemek.
Şöyle ki; romantik.
Filmde kadın karakterler mühim. Azime yenge, terzi Mürüvvet, Ali’nin karısı Naciye, Halkevi’nin sahnesinde bize servis edilen medeniyet meleklerinin çevrelediği medeniyet kadını…
Murad’ın mağrur duruşu, gür bıyıkları, yeşil parkasını giyip Gramofon Avrat’la meydanlara ineceği izlenimi uyandırsa da bende, öyle olmaz elbet. Film 1930’larda geçmektedir ve 1930’ların Halkevleri bahis konusu çünkü medeniyet, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak amacıyla devrin köhnemiş dünyasına servis edilecektir. Mekân içre gördüğümüz kadınlar açısından değişen ne olacaktır bunu, Yusuf Kurçenli bir temsil ile sorgular ve kadın bedeninin nesneleşmesinin eleştirisini bir kırmızı kuşak ile yapar filmde.
Halk evinde temsil vardır. Sahnenin kendisi önemli; bir köşede gramofon, manidardır kamera sahnenin kenarındaki gramofonu gösterir ilkin. Medeniyet meleği rolündeki küçük kız çocuklarının dans ederek siyah örtüyü indirmesiyle kadın olduğunu anlayacağımız bir kadın da sahnenin ortasında… Oturak âleminin müdavimleri beyler ve bazı hanımlar heyecan ve gururla sahnenin seyircisi. Bedeniyle arzı endam ederken sahnede, üzerinde “medeniyet” yazan kırmızı kuşak, beyaz elbisesi, sarı saçları ile gülümseyip umut saçsa kâfi bir medeniyet kadını.
Bedeniyle metası temsilin… Kırmızı kuşağıyla bâkir… Seyrin yaratımı medeniyet…
Gramofon Avrat ise temsilin uzağında, yaşayageldiği temsile en ağır darbeyi vurdu bedeniyle. Ayağa kalktı, bir kelime etmedi, ardından gelen bakışları umursamadan acıyla yürüdü, yolun kenarındaki bir eve girdi. Duvarları görenlerce iğfal edilmiş bir mekâna…
Bir kurban mıydı, evet.
Bir kurban mıydı, asla!