Yerel seçimlerde rakım bin beş yüz!
okuma süresi 4 dakikaRakımda buz parçasısın / Yudumladıkça yanarım / Sen Aysberglerin torununun torunu / Ben Macellan’ın ta kendisi / Kutuplarda Ekvator’u keşfettim.
Zeki Müren (1965’te yayınlanan Bıldırcın Yağmuru adlı şiir kitabından)
Yerel seçimler yaklaşıyor, beni bir hüzün bastı. Oyum belli, Sırrı Süreyya’ya, ondan değil. Bu seçimler yerel seçimler ve yerel olan yine kimsenin umru değil. Yine yerelini filan umursamayan bir takım adamlar oy toplayıp rant dağıtacak. Ve ben bundan bıktım.
“Yerel” kelimesi ne güzel bir kelimedir hiç düşündünüz mü? Sadece yerel kelimesine hak ettiği önemi vererek pek çok sorun çözülebilir.
Her şeyden önce Türkiye’nin başındaki mutsuzluk probleminin en büyük kaynağı yerelliğinin örselenmiş, yerlilerinin kovalanmış, yer adlarından yemek adlarına değiştirilmiş olmasıdır. Yerlileri kovunca misafirlerin sahiplenmesi eğreti duruyor tabii.
Her şeyin yereli güzeldir. Misal, beslenmenin. Tıp zanaatı erbapları hep aynı kelamı eder: Yerel beslenin. Buranın gıdasına göre bir vücudun var. Buranın gıdasını tüketmen gerekiyor. Yerel tarımın önemi de buradan geliyor. Fikir Sahibi Damaklar başta olmak üzere pek çok aklı başında kuruluş yerel tohum diye bunun için yırtınıyor.
Yerel mimari kritiktir. “Oraların” iklimine, alışkanlıklarına, birlikte yaşama özelliklerine göre olması gerekir ev yahut bina dediğinin. Bunun için de yerel mimariye uygun olanı makbuldür. Malzemede de öyle. Doğrusu “oranın” ahşabı taşıdır.
Yönetimin kendiliğinden olanı ve yereli makbuldür. Yönetimin merkeziliği totaliterliğiyle birlikte artar.
Müziğin de feriştahı yerel müziktir. Bırakın müziği esprinin bile yereli makbuldür. Bakınız Gezi’nin hiç dikkat çekmeyen kıyaklarından birisi dört yanımızı sarmış çeviri saçmalıklarını espri halinde yerelleştirmesi oldu: “Bu gaz bir harika dostum”, “Kahrolası fetoraller” vs.
Yerel / global
Ne komiktir ki bir dizi birbirine yakın laf birbirine çok uzaktır aslında. Misal, maddecilikle maddiyatçılığı karıştırdığı için bana hayatı zulüm eden bir arkadaşım vardı. “Materyalistlerrrr” diye başlayıp haz manyağı bir işe yaramaz bir gruptan söz eder gibi konuşurdu. İstediğin kadar anlat “maddeci, ruhla değil maddeyle açıklamaya çalışana, “maddiyatçı” ise parayı sevene denir” diye.
Tıpkı maddeci/maddiyatçı gibi liberal/liberter, globalizm/enternasyonalizm diye başlayıp giden bir liste yapabilirsiniz. Burada globalizmin karşısında pratik olarak duran şey enternasyonalizm değildir. Yerelciliktir.
Yerelciliği “Herkesin bulunduğu yer biriciktir” şeklinde özetleyebiliriz. Milliyetçilikle (yahut farklı kılıktaki kardeşleri yurtseverlik, vatanseverlik, ulusalcılık vs.) karıştırmamak gerekir. Yerel olanı korumaya çalışmak ayrı, kendi yereline imtiyaz talep etmek ayrıdır.
Dünya bizim değil mi?
Yereli savunurken yerele kapanmaktan, yani o kof bağımsızlık retoriğinden bahsetmiyorum.
Müzik güzel bir örnek buna. Bir kenarına Muharrem Ertaş’ı koyalım. Yerel müzik işte. Onu koruyalım. Ama CD’ye basıp radyoda çalmayalım mı? Elbette çalalım. Herkes duysun. Yeni Muharrem Ertaş’ların önü açılsın hem. Canla başla destekleyelim.
Öbür köşeye de Real World’ün patronu olarak Peter Gabriel’i koyalım. Yerel müziğin çirkin giyinmiş haline dünya müziği (world music) denir. Dünya müziği, yerel müziğin global kulaklar için normalize edilmiş, içi boşaltılmış, ehlileştirilmiş versiyonudur. İdeal ortamı asansörler ve otel lobileridir. İşte benim karşı çıktığım bu.
Kitle iletişim araçları bir yandan bu yerelliği yayarak hepimize hizmet ederler. Bir yandan da yerelleri birbirine yanaştırarak birörnek hale getirir, zarar verirler. Dikkatli ayırmak lazım.
Bu, bir yanıyla kaçınılmazdır. Eskiden derdi olan ağıt yakarmış. Şimdi tweet atınca sanat yapmaya gerek kalmıyor tabii. Sanat böylece hayatın içinden çıkarken bizler de edilgen tüketiciler haline gelebiliyoruz. Oysa böyle olması şart değil. Bir yandan da sanat biçim değiştiriyor. Eskinin anonimine karşı tuhaf bir kolektif sanat beliriyor. Yerelle küresel bir arada yaşayabiliyor. Spotify’dan müziğini dinledikten sonra rakı sofrasında komşun kanun çalsa fena mı olur?
Rakı yerel midir global mi?
Gelelim ateş suyumuza. Rakı da yerel bir içkidir. “Buraların” içkisidir rakı. Buralar da daha büyük bir yereli anlatır. Siz dilerseniz “Ortadoğu ve Balkanlar” deyin. Basitçe buralar işte.
Bu, dünya rakı içmesin, bu zevkten mahrum kalsın demek olabilir mi? Elbette içsin. Ben ki kaç yıllık rakıcıyım, kimse beni konyaktan, biradan mahrum bırakamaz. Rakıdan dünya mahrum kalmasın elbette.
Bütün dünya sabah akşam rakı içse rakı yine buralarındır. Buraların da değildir sadece. Her köşenin rakısı ayrıdır. Kıbrıs’ta minik minik onlarca çeşit meze gelir. Ege’de ota yüklenirler. Ortadoğu bol etliyken, Akdeniz balıktan geçilmez.
Bitirirken tekrar Zeki Müren’e bağlanalım: “Rakımda buz parçasısın / Yudumladıkça yanarım / Sen Aysberglerin torununun torunu / Ben Macellan’ın ta kendisi / Kutuplarda Ekvator’u keşfettim.”