“Youtube’a yüklenip yalnızlığa terk edilmiş bir videoyum şimdi” ya da “Bir viral videoya tıklamak veya tıklamamak”
okuma süresi 3 dakikaCanım sıkıldığı zaman canımı daha da sıkmak için internete girer, şöyle alelade birkaç arama, ufak tefek her zaman baktığım sitelerde neler oluyor derim. Bu yeter zaten. İnternet bana istediğimi çok geçmeden verir. Ekşi’de sol frame, Twitter’da gereksiz 140 karakter, lüzumsuz bir blog post gelir beni bulur. Yine öyle oldu. Karşıma olmayacak bir şey çıktı. Gerçi böyle bir şeyin olacağını daha önceden tahmin etmem lazımdı.
David Foster Wallace’ın, intiharı sonrasında keşfedilmesi beni daima uyuz eder. Şimdi bana “Nereden biliyorsun, insanlar belki biliyordu?” falan demeyin. Zira ben bu tip durumlarda hemen Ekşi’yi açıyorum. Ekşi Sözlük’te bayağı yaşam-ölüm arasındaki ince çizgi, ölüm tarihiyle beraber artan entry sayısından anlaşılıyor.
Kendini asmadan önce 3 entry var ve bu entry’ler 2004 yılında sonlanıyor. Sonra araya koca 4 yıl giriyor. Doğal olarak Türkiye okuru bu adamı tanımıyor, bilmiyor. Bilmek zorunda da değil. Herkesin okuyabileceği, okusa da anlayabileceği bir adam değil DFW. Neyse, 4 yıl sonra, 2008’de DFW kendini asınca olaylar patlıyor. 30 tane entry giriliyor Ekşi’de adama dair. Arada Siren Yayınları iki kitabını yayınlıyor. Bilinirlik artıyor. Kitlelerin farkındalığı yükseliyor. Pazarlanabilir bir entelektüel değer haline geliyor DFW Türkiye’de.
Nitekim ilk basılan kitabı Bu Su. Kenyon College’de yaptığı bir konuşma. Gençlere kafaya silah dayayıp ölen yetişkinlerden, market kuyruklarından, park yeri sıkıntısından, her sabah gittiğimiz sıkıcı işlerimizden, zorunluluklarımızdan söz ediyor. Kısacası bu yazı bittikten sonra kafanızı kaldırıp geri döneceğiniz gerçekliği tanımlıyor Wallace. Tabii bunu bir mezuniyet gecesinde yapmak herkesin yapacağı iş değil. Kepler atılmış, balo enerjisi ile gençler kendinden geçmeye hazırlanmışken kalkıp bunları söylemek zor.
Wallace’ın böylesi toplumsal ritüel ve değerleri iplediğini söylemek ise zor. Derken bu konuşma bizim buralarda da çok sevildi. Amerika’da da bayağı tuttu. İnsanlar youtube’da konuşmanın orijinalini paylaşmaya, metin sağda solda dolanmaya başladı. Siren’in baskısından okumak da bayağı kolaydı zaten kitabı. Bir sayfada 4 cümle, bir diğerinde 5 cümle. Bunu okumakta bir sıkıntı yok.
Sonra yıllar geldi geçti. The Glossary isimli bir yapım şirketi, soyut kafalarda takılan bir video yaptı bu konuşma metninden yola çıkarak. Eee, ne olmuş? Olacak bir şey yok. Güzel video. İzleniyor, ediliyor ama garip olan bu videonun viral olması oldu, bu hikâyede.
Daha önce videoları 15.000’den fazla izlenmeyen firma yetkilileri, şimdi herhalde diğer makalelerini de video yapmaya hazırlanıyordur Wallace’ın. Zira Bu Su, şu anda tam 4.2 milyon kez izlenmiş durumda.
Viral olmanın parametreleri var, bu konunun şahanelerince uydurulan. Bunlardan ikisi şöyle: Video kısa olacak, içerik komik olacak. Bu Su tam olarak 9 dakika 23 saniye sürüyor. Videonun içeriği ise hayatın ne kadar boğucu olduğuna dair. Pazarlamacılar bazen yanılıyor. Lakin bazı sevdiğim insanların kitlelerce kabullenilmesi benim canımı sıkıyor. Sanırım bir daha DFW okumayacağım.