Şiirde Rakı Masası
okuma süresi 4 dakikaZambaklı Padişah, hazırlıyorsun değil mi? Mavi bir örtü olsun masada, bunu unutma. Bugün çok fazla “doğru” gördüm, şaşarsın. İnsanlar bu kadar çok değişmeyen doğruyu nereden buluyor dersin? Ben hızlı hızlı soludum hepsini. Tamam, konuşup alıkoymak niyetinde değilim seni, kızma. Bir çığlık yazasım var şimdi. Halbuki bilirim, bir çığlık sonrası oturulmaz rakı masasına.
– Hâfız’ı çağıracak mıyız?
– Bilmiyorum, sence rakı masasında susulur mu?
Hayır susulmaz, sarhoş da olunmaz, bakma öyle yahu sensiz içmedim başka birileriyle, az biraz öğrendim adabını sordum soruşturdum, masadan kovulmayalım diye ama belki bir kez oturunca, sonsuza dek o masada oturma hakkı elde ediyoruzdur. Ben de heyecanlandım, öyleyse şayet ve bu kadar doğru da kalacaksa herkes, ne yapıp edip kurmalıyız o masayı.
Kafka, özgür olmak ne demek, ters yüz etmiş biliyor musun? Kafka derken aslında boğazımda bir düğüm olduğunu bilirler mi, “özgürlük” derken o düğümün zevkle yaktığını, deliliğimi, “ağız” kelimesini de yanına eklediğimi. Bazı kelimeleri yazmayı daha çok seviyorum, bazılarını ise hiç sesli söyleyemediğim için hâlâ yazmıyorum. Biraz, adabını aşmadan, az biraz sarhoş olunca, sana hiç söyleyemediğim için hiç yazamadığım kelimeyi söylerim. Sen Nadir Duyguluses’i koyarken pikaba. Bak, Nadir’i çalarsak ihtimal ki ikimiz sonsuza dek o masada kalabileceğiz. Çabuk olalım.
– Zambaklı Padişah, Hâfız’ı çağıracak mıyız rakı masasına?
– Bilmiyorum, sence rakı masasında ağlanır mı?
– Ekmekleri kalın mı keseyim, ince ince mi?
Bugün, “ya bir daha bulamazsam”lı iki kitap daha aldım. Kitaplığımda, ya bir daha bulamazsam bu kitabın basımını konulu kitapların arasına sıkıştırırken, aslında her defasında kendime bir ağ daha attığımı fark ettim. Yaşamakla ilgili bildiğim “yaşamak” kelimesinden az fazla. Bunu konuşmayı düşünüyorum seninle rakı masasında ve çok şaşkınım, kelimelerden konuşsak ve aslında konuştukça onlardan, yaşamak konulu ağır bir pornoya dönüştüğünü söylesem sana hayatın ve teşhir ettiğimizin kendimiz değil de hep bir diğeri olduğunu söylesem sessizce, yok seslice, yan masa duyacak kadar, ne dersin kaldırabilir miyiz?
Medyada enkazdan kurtulamamış âşık çiftin fotoğrafları vardı, az önce gördüm. İçmek istiyorum. Ölü ama birbirine sarılmış iki beden… Kızma ama Zambaklı Padişah, fotoğrafı koyarken yüzlerini gözlere ağırlık vererek flulaştırdık. Halbuki mahremleri birbirine sarılmış kollarıydı, kızın hafif geriye eğilmiş başı, çocuğun ona kavuşmaya ve onu bırakmamaya çalışan kollarıydı. O kısmı flulaştırmadık çünkü bir mahremi ihlal ederken kibarca saklıyoruz yüzleri. Niye biliyor musun, böyle fotoğraflarda bu böyledir, fotoğraf sahipleri olur da görürlerse kendilerini ve bakarlarsa yüzlerine, bu karşılaşmayla baş edemeyebilirler. İşte bu yüzden içmek istiyorum, eğer kabul ederse ehli bizi, sonsuza dek rakı masasında kalalım istiyorum. Zambaklı; öyle bir masa hazırlamalısın ki sarhoş olmama adabına râm sarhoşluğumuz göze batmamalı. Az önce öyle açık açık yazarken o çifti, fark ettim ki açık açık yazayım da daha da göze batsın diye bu porno.
Tamam tamam, çıldırmış dünyanın unuta unuta çıldırdığı görüntüler ortasında yapmak istediği şeyi biliyorum. Diyorlar ki: Bakın! Bakın! Bu! Bu! Aşk bu! Bakın ölümüne kavuşmuş kollar bu, bakın, öyle bakın ki görüntü gerçek olsun!
Az daha bakmazlarsa ölecekler ve az daha bakmadıklarında öldüler.
Rakı büyük olsun bunca sözden sonra boynumuza anason kokusu gibi asılmış bu yakıcı koku geçerken gözlerimizden yaka yaka bakışı. Rakı büyük olsun ve masada ağlarsam bu ağırlıkla, sakla beni. Söz uzadı canınız sıkıldı değil mi, daha da sıkılsın.
– Hâfız; konuşma! Biz de bakmayalım olur mu.
Balık yiyelim Zambaklı, sorman bile kabahat. Sana cevap vermek zorunda kalıyorum, insanlar benim kendi kendime konuştuğumu sanıyorlar bu yüzden, zor durumda bırakıyorsun beni; evet balık ve peynir, bir daha da sorma! Aslında çok sevmem balığı ama rakı ve balık kelimeleri, rakı ve balıktan daha güzel olabilir. İhtimal ki ben yanına Sait Faik kelimesini de ekleyeceğim. Haklısın, şiir de yoktu değil mi rakı masasında? Kitabını koyalım o halde, ekmeği az çeker misin kenara? Evet, şimdi oldu. Kapağını açmadığımız ve mahmurlaşıp şiir ezberimizin tutsağı olmadığımız sürece sorun yok ama kitap olsun.
– Hâfız, vuruş darbesiyle yazıyorum. Bu yüzden mi senin sesin bir kalem cızırtısı gibi beynimin içinde hiç durmaksızın yineliyor harfleri? Hâfız, böyle konuşamazsın.
Şimdi sessizlik… Susmazsam ve masa kurulamazsa Zambaklı, hep kalabiliriz o eşikte. Peki zambaklar? Şiir yok amenna fakat zambakları koyarsan masaya bir şiirin içinde masa kurduğumuz anlaşılacak. Bu ihtimalle nasıl keyfince meşk ederiz masada, o halde kurduktan sonra masayı ve dökmezden evvel rakıyı duble, zambakları yiyelim.
(Beni Zambaklı Padişah ve Hâfız’la tanıştıran, onları arkadaşım kılan Ece Ayhan’a hürmetle…)