Naim Dilmener: “Fairuz ile yan yana gelsin isterdim…”
okuma süresi 2 dakikaMahsuni değil, Mahzuni demeliyiz değil mi? “Âşık”ı eklemezsek ne olur?
“Mahzuni” tabii, doğrusu budur, Nijat Özün’ün “Büyük Dil Kılavuzu” da öyle söylüyor. “Mahsuni”, asri zamanların Mahsun’undan (Kırmızıgül) kopup düştü önümüze, görmezden gelelim. “Aşık”a gelince; onsuz hiç olmaz, hele hele, aşkın bin bir halini anlatıp durmuş bir ozan bahis konusuysa.
Mahzuni Şerif olmasa, ne eksik olurdu bu toprakların müziğinde? Sahi, “bu toprakların müziği” diye bir müzik var, değil mi?
Bu toprakların müziği diye bir müzik var elbette; çok da zengin. Ama “bu topraklar” derken, sınırlar/sınırlamalar kastetmiyoruz; sınır(lar) ötesini de kastediyoruz; bütün Mezopotamya’yı mesela ya da bir zamanların Bereketli Hilal’inin tamamını.
Başka diyarlardan kiminle yan yana anarsınız onu? Kiminle yan yana görmek isterdiniz sahnede?
Bu diyarlardan tam da ona yakışacak kişilerle yan yana gelmiştir; Selda gibi, Edip Akbayram gibi. Fairuz ile yan yana gelsin isterdim; ya da Zehava ben ve Ilham Madfai ile.
Her defasında istediğim üzere, küçük bir “5 şarkılık liste” istesem?
Boşu Boşuna
Nem Kaldı
İnce İnce Bir Kar Yağar
Dumanlı Dumanlı Oy Bizim Eller
(Ve elbette) Yuh Yuh.
Bugün ölüm yıldönümü Mahzuni Şerif’in. Onsuz geçen şu yıllarda, “halk müziği”nde ne oldu sizce?
Halk müziği mi? Hiçbir şeyimiz kalmadığı için, halk müziğimiz de yok artık. Ama bu çok derin/çok Amerikan bir mevzudur. Aşık Mahzuni de buna bir şey yapamazdı. Her şey tamamımızın kontrolü dışında olup bitiyor.