Ercan Kesal: “Mahzuni, Hacı Bektaş’ta toprağa verilirken mezarının başındaydım…”
okuma süresi 2 dakikaMahsuni değil, Mahzuni demeliyiz değil mi? “Âşık”ı eklemezsek ne olur?
Evet, bence de Mahzuni… Etimolojik açıdan da sanki doğru kelime Mahzuni. “Hazin” kökünden geliyor herhalde. Aşık geleneğinden gelip, müstear isim de kullandığı ıçın “Aşık” ön eki gereklidir bence… En azından folklorik açıdan doğrusu budur…
Mahzuni Şerif olmasa, ne eksik olurdu bu toprakların müziğinde? Sahi, “bu toprakların müziği” diye bir müzik var, değil mi?
Kuşkusuz var… Bu toprakların hikayesi, acısı, hüznü, sevinci varsa türküsü de olacaktır… Mahzuni olmasa “öfkesi” eksik olurdu. “Coşkusu” ve “ümidi” eksik olurdu.
Başka diyarlardan kiminle yan yana anarsınız onu? Kiminle yan yana görmek isterdiniz sahnede?
Hemen, John Baez geldi aklıma nedense… Yan yana aynı sahnede düşünsenize, muhteşem olurdu…
Bugün ölüm yıldönümü Mahzuni Şerif’in. Onsuz geçen şu yıllarda, “halk müziği”nde ne oldu sizce?
Halk müziğinin politik ve sınıfsal duruşu biraz daha eksildi. Hem günceli, hem de aşık geleneğini aynı potada eritebilme yeteneğini daha bir arar olduk…
En sık hatırladığınız türküsü hangisidir diye sorsam?
Mahzuni, Hacı Bektaş’ta toprağa verilirken mezarının başındaydım. Mezara indirilirken de ellerimle yardım ettim… Ölümü içimde bir acıdır… Hacı Bektaş’a vardığımız ilk saatlerden, ayrılıncaya kadar kulaklarımda hep, “İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım” vardı… Bu yüzden en sık bu türküyü hatırlarım…