Gölgeyi çalmak mümkün olsaydı keşke
okuma süresi 3 dakikaHayatla kavgası vardı Ayşegül’ün. Herkese ve her şeye kızgındı. Daha onu ilk gördüğümde anlamıştım bunu. Kurtuluş Parkı’nda bir ağacın dibine oturmuş ağlıyordu. Üzerinde mavi bir gömlek ve kot bir etek vardı. Saçları kısaydı. Siyahtı.Bütün bunları fotoğraf makinamın kadrajından görüyordum.
Görmek yetmiyordu.Yalnızlığını çekmek istiyordum Ayşegül’ün. Sonra yanına gidip “Bak işte yalnızlık uzaktan böyle görünür” demek…
Bir kedi gelip geçiyordu yanımdan. Bir adam yürüyüş parkuruna takılıp düşüyordu.“Düşene gülmek ilkel bir eylemdir” demişti sosyoloji hocamız. Derse topuklu ayakkabılarla gelmişti ve düşmekten değil gülmemizden korkuyordu. Keşke hayat yalnızca bir topuklu ayakkabı kadar kırılgan olabilseydi. Ve yalnızca topuklu ayakkabılarının kırılmasından korksaydı kadınlar.
Ya Ayşegül, o neye kırılmıştı? Bunu anlamanın tek bir yolu vardı. Gidip onunla konuşmak… Ama önce fotoğrafını çekmeliydim. Olurda bir daha göremezsem onu diye… Çokça fotoğraf çektim. Siyah beyazdı birçoğu. Yalnızlığın rengi siyah beyaz gibi geliyor bana.
Bankın üzerinden aldım kendimi ve ona doğru yürüdüm. İlginçti, kalbim küt küt atmıyordu. Sanki yıllardır tanıdığım birine gidiyordum. Yanındaydım şimdi. Ağacın dibine çökmüştüm. Ağlamaklı gözlerinin buğusuyla seçmeye çalışıyordu beni. “Önce ben konuşmak istiyorum” der gibi baktım gözlerine. Anladı sanki sustu. “Yalnızlık güzeldir ama parktaki yalnızlık acı verir insana” dedim. “Acılı olan park değil insandır” dedim sonra. Saçmaladım sanırım biraz.
Güldü. Sanki o an ağlamaklı gözlerinde bir gökkuşağı belirdi.
“O kadar sesli mi ağlıyorum? Nasıl duydun sesi mi?” dedi. “O kadar sesli ağlıyorsun” dedim. “Ben Ayşegül” dedi. Ben bir şey demedim. Psikoloji ikinci sınıftaymış. “Derdini anlat dinlerim” dediğimde söyledi bunu. Güldük. Anlattı sonra.
“İçimde bir öfke var. Ve neden olduğunu bilmiyorum. Çocukluğumdan beri hep yanımda… Çoğu zaman sevmiyorum kendimi. Bir insan kendini niye sevmez? Arkadaşları ona yanlış yapar, onları sevmez. Okuduğu bölümden memnun değildir, bölümünü sevmez. Peki, bir insan kendine ne yapar da, kendini sevmez?”
O konuşurken gölgesine bakıyordum ben. Gölgeyi çalmak mümkün olsaydı keşke. O zaman sevdiklerimizin gölgesiyle avunurduk hiç yoksa.
“Bir insan kendini niye sevmez bilmiyorum Ayşegül? Bunun cevabı kitaplarda vardır ama. Oralara bak. Kelimelerin arasında dolaş. Elbet bir şair, bir yazar sormuştur bu soruyu kendine.”
Sonra hiç konuşmadık. Oturduk öylece ağacın dibinde. Başını omzuma koydu. Uyudu. Sonrası büyük bir rüyaydı.