Boğucu yaz günlerinin eğlencelerine dair.
okuma süresi 7 dakikaBilindiği gibi son yıllarda Boğaz’ın serin ve berrak sularında defalarca sürat tekneleri yarıştı, sonra da yelken yarışmaları yapıldı. Daha sonraları kürekler çekilip bir kıtadan diğer kıtaya kulaçlar atıldı. Dahası İstanbul’un birçok sahilinde denize girilebiliyor artık. Ne kadar güzeldir ki söz konusu sahillerde eski plajlar bile yeniden faaliyete geçirildi. Hatta bazı gazetelerde yer alan haberlere göre İstanbul deniz sularının sağlık açısından önemli bir risk oluşturmadığı bildirildi. İnsan ister istemez “Plaj gazinoları geri mi dönüyor acaba?” diye soruyor kendi kendine.
Pek tabii ki o zaman İstanbul gece eğlence hayatı ne kadar renkli ve unutulmaz olurdu diyerek umutlanıyoruz haliyle. Mesela Beyaz Park Plaj Gazinosu, Tarabya Plaj Gazinosu ya da Moda Plaj Gazinosu hemen aklımıza geliyor ve içimiz kıpırdanıp heyecanlanıyoruz âdeta. Çünkü bu gazinolarda havanın kararması ve serinliğin artmasıyla nice unutulmaz rakı sofraları kurulmuştu. İnanılması güç ama gecenin bir saatinde soyunup denizin serin sularda yakamozlara karşı nice kulaçlar atılmıştı. Kısacası eski deniz şenlikleri geri dönüyor galiba.
Plaj gazinolarının kısa geçmişine geçmeden önce İstanbul’un ilk gazinolarına değinmek istiyorum. Sanırım böylesi daha doğru ve uygun olur. Mutlaka bilirsiniz eski İstanbul gazinoları müzikli program eşliğinde içki içilip yemek yenilen, çoğunda da dans edilen kapalı ya da açık alanlarda işletilen eğlence yerleriydi. Eğlence yerleriydi ifadesini özellikle kullandım. Çünkü bu güzel mekânlar tarihin derinliklerine gömüldüler ne yazık ki. Anılarda yaşıyorlar artık. Çağdaş versiyonları ise aynı ambiyansı ve atmosferi yaratamıyorlar pek.
Belki de bunun nedeni hayatı çok hızlı tüketiyor olmamızdan kaynaklanıyordur. Kim bilir? Ama işin bir başka gerçeği daha var, mesela günümüzde İstanbul’da tam randımanlı olarak hizmet veren plaj yok ki plaj gazinoları olsun. Bu da işin bir başka yönü… Hâsılı bu ilginç konuyu gazinoların ilklerinden ve pek tabii ki deniz hamamlarından başlayarak günümüzün trendi tabiriyle “Beach Club”larına kadar getirmeye çalışacağım. Çünkü bu konuda önemli gelişmeler yaşanıyor günümüzde.
İlk kez 19. yüzyılın sonlarına doğru hizmete açılmış olan gazinolar ne kadar ilginçtir ki o yıllarda “Meyhanelerin Alafrangası” olarak anılmıştır hep. Aslında gazino sözcüğü Türkçemize İtalyanca “Kır Evi” anlamına gelen “Casino” sözcüğünden bozularak girmiştir. Geleneksel kır kahvelerimizin bazılarının zaman içinde müstakil müzikli salaş eğlence yerlerine dönüşmesi sonrasında bu tür eğlence yerlerine gazino tabiri kullanılmıştır.
Kır kahvelerinde servise sunulan çay, kahve, şerbet, gazoz gibi soğuk ve sıcak içeceklerin hatta bazılarında ufak tertip yiyeceklerin hazırlandığı ve muhafaza edildiği küçük bir kulübe, bir başka deyişle küçük bir kır evi bulunuyordu. Kır gezilerine çıkanların çoğu günün belirli saatlerinde dinlenmek ya da farklı bir ortamda bulunmak amacıyla kır kahvelerine geldiklerinde kendilerine bu kulübelerden hizmet verilirdi.
Bu kahvelerin bazılarında hizmet bu kadarla kalmaz iş içkiye de dökülürdü. İçki müptelalarına bu kulübelerin tezgâh altlarındaki zulalardan kimseye fark ettirilmeden usulca rakı servisi yapılırdı. Dahası çayır-çimen üzerine kurulan dostluk sofralarına buralardan gizliden gizliye rakı gönderilirdi. İçki tutkunu yavaşça buraya gelir uygun bir kâğıda sarılarak rakıcağızı zembiline yerleştirilirdi. Ardından rakı keyfinden ve teselli aracından ödün vermeyen babacan tavırlı kalenderler çömelirlerdi “Âlem-i âb” sofralarına.
Kısacası salaş gazinoların kaçak olarak işletilen koltuk meyhaneleri gibi hizmet vermesi sebebiyle, ayrıca müzikli eğlence programlarının çalgılı meyhaneleri andırmasından dolayı buralara meyhanelerin alafrangası denilmiştir.
Açık hava gazinolarında bütün bunlar yaşanırken, plaj gazinolarına bir bakıma öncülük yapmış olan “Deniz Hamamları” boğucu ve kavurucu yaz aylarında İstanbul halkının can simidi haline gelmişti âdeta. Deniz hamamları devreye girinceye kadar İstanbullular kayık sefalarıyla yetinmişler, suyla genellikle dere kenarlarında ya da pınarlarda haşır-neşir olmuşlardı. Oysaki Tanzimat Dönemi’nin ortalarında sahil kenarında kurulan deniz hamamlarıyla tanıştılar. Değerli tarihçimiz Ekrem Işın Bey deniz hamamlarının İstanbulluların günlük hayatındaki yerini şöyle anlatır:
“… Deniz hamamları Osmanlı insanın yüzme ihtiyacına çözüm olarak geleneği korkutmadan düşünülmüş ilginç bir tasarıdır. İlk önceleri 19. yüzyılın ortalarına doğru görülmeye başlanan bu hamamlar aslında harem ve selamlık geleneğinin denize taşınmasından başka bir şey değildi. Bu yeni mekânlar kıyıya iskele ile bağlantılı, denizin ortasında kazıklar üzerine inşa edilmiş ahşap binalardı. İşte Osmanlı insanı için denizde yüzmek bu dört tarafı kapalı odanın ortasındaki suya dalıp çıkmaktı sadece. Ne içindeki yüzen dışarısını, ne de dışarıdaki meraklı içerisini görebilirdi.”
Deniz hamamlarının büyükçe olanlarının erkeklere özel olanlarında çay, kahve, gazoz gibi soğuk ve sıcak içecekler sunulurmuş dileyenlere. Ancak geleneksel kır kahvelerimizde olduğu gibi deniz hamamlarının bazılarında içki keyfinden ödün vermeyenlere bir şekilde içki ikramı da yapılmış olabilir. Ya da fazlaca mütecessis olduğumuzdan dolayı bize öyle geliyordur her halde. Bu da aşırı meraklı ve kuşkucu olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Ancak böylesine sıra dışı ve illegal bir hizmetin buralarda yapılıp yapılmadığını inanın ki kesin olarak bilemiyoruz. İyice araştırılıp incelenmesi gereken bir konudur bu.
Ama, Mütareke Yılları’nda (1918-1920) özellikle de Ulusal Kurtuluş Savaşımızın bütün yoğunluğu ve şiddeti ile sürmekte olduğu 1920 yılında ülkemizde sığınmacı olarak bulunan Beyaz Ruslar tarafından Florya’da kurulmuş olan ülkemizin ilk plajlarının “Kumsal Meyhaneleri”nde içki sunulurmuş kavurucu sıcaktan içi içi yanan işgalci askerlere. (Bu arada bilindiği gibi o yıllarda güzel İstanbul’umuz işgal altındaydı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yanı sıra İstanbul’da da Saraya Bağlı Hükümet iş başındaydı.)
Sanırım işgalci askerlere gündüz saatlerinde serinletici ve ferahlatıcı içecekler sunuluyor, akşam saatlerine doğru da rakı faslına geçiliyordu. Pek tabii ki o dönemde İstanbul’da bulunan Beyaz Rus dilberlerine de aynı ihtimam ve ayrıcalık gösterilmiştir plaj sakinleri tarafından.
Bir İstanbul Sevdalı olan Willly Sperco bir yapıtında bu dilberlerden şöyle söz eder:
“.. Florya sahilinde, Wrangal ordusunun subaylarıyla Türkiye’ye sığınan Rus kadınlarının başarılı bir şekilde işlettikleri ince kumlu plaj uzanır. Başlangıçta boşta kalan subaylarla kendilerini tatilde sayan ve güz sonu memleketleri Rusya’ya döneceklerini hayal eden Petersburglu ve Moskovalı dilberler yakıcı güneşte, altın kumlar üzerinde çıplaklıklarını sergiliyorlardı. (…) Daha sonraları burada açık hava koltuk meyhaneleri ile banyo kabinlerine benzer yapılar belirmeye başlandı.”
Neyse, bunlar konumuzun dışındaki yaşanmışlıklar. Florya’da “Highlife” (Haylayf) Plajı hizmete girdiği yıllarda, İstanbul’un diğer yamacında Rasim Kayra tarafından inşa ettirilen Beyaz Park Plaj Gazinosu 11 Ağustos 1926 günü konuklarına hizmet vermeye başladı. Gazinonun balık ağırlıklı çok zengin bir mutfağı vardı ve serviste dönemin en deneyimli hizmet erbapları görev alır, kusursuz hizmet verirlerdi.
Burada öğlen servislerinde normal mönü uygulanırken, akşam saatlerinde fiks ve alakart mönüyle hizmet verilirdi. Ayrıca gazinoda akşamları canlı müzik yapılır, dönemin ünlü sanatkârları sahne alırdı. Aslında burası Beyaz Park Plajı’nın bünyesinde bulunuyordu. Zaten plajın giriş kısmının hemen sol tarafındaydı. Plaj ise Büyükdere sahilinde bugünkü Sadberk Hanım Müzesi’nin biraz ilerisindeydi. Deniz üzerine ahşap olarak inşa edilmişti. Denizin sığ yerinde dikdörtgen biçiminde düzenlenmiş olan kısmı devasa bir deniz hamamını andırırdı.
Moda Plajı’nda olduğu gibi burada da hanımlar için ayrı bir bölüm vardı ve dileyen hanımlar bu bölümden denize girebiliyor, dileyenler de umuma açık bölümden yararlanabiliyorlardı. Buradaki tramplen Moda plajının trampleninden bir kat daha yüksekti. Bu nedenle de birinci ve ikinci kattan denize atlayanlar çok olur, en üst kattan atlamayı herkes gözüne kestiremezdi pek. Moda Plajı da hemen hemen Beyaz Park’la aynı biçimde ve tarzda yapılmıştı. Ancak Beyaz Park Plajından çok daha büyükçeydi ve devasa büyüklükteki hanımlar kısmı plajın hemen sol tarafında bulunuyordu. Denizi mükemmeldi ve plajın hemen ön kısmında sık sık yelkenli ve kayık yarışmaları düzenlenirdi. Hatta yüzme yarışmaları bile yapılırdı burada.
Hoşça kalın, ama hep sevgiyle kalın…