Asuman Susam: “Acıya rağmen devam…”
okuma süresi 2 dakikaBergen edebiyat için “kullanışlı” biri mi? Aslında birçok Bergen hikâyesi okuduk mu?
Sorunun meramını bilsem de söylemeliyim “kullanışlı” sözcüğünü sevmedim. İyi bir öykü okuyucusuyum ama kendi adıma Bergen hikayelerinden çokça okuduğumu söyleyemem. Bazen yaşamın hakikati öyle sert, öyle apaçık; çok metafizik, katı fizik oluyor ki o yazının hakikatine bir türlü taşınamıyor hele ki kadın ölümlerinin ölüm pornografisine malzeme edildiği bir yerde.
Bergen’in şiirde bir muadili var mıdır sorusu kafamı kurcalıyor. Kürt müziğinde Ayşe Şan’la bir bağlantı kuruyorum ben mesela aralarında.
İkisinin söyleyişinde de hem tevekkül hem yaşama tutunma inadı sarmalanmış; yükseliş ve alçalışlar; pesler ve tizler; ‘acıya rağmen devam’ adımlarıyla raks ediyor sanki. Şiirde aklıma Didem’den Didem Madak’tan başkası gelmez ki…
Bergen’in en çok aklında kalan şarkısı hangisi? Ve neden?
Bergen denince hiç tereddütsüz ‘Acıların Kadını’ aklıma ilk gelen. Toplumsal şiddetle tanışmam nasıl 12 Eylül’le olduysa kadına yönelik şiddeti ve boyutlarını ilk ve çok sert fark edişim de Bergen’le oldu benim. Yüzü kezzapla parçalanan, gözü kör edilen o kadının acısı, küçük aklımla benim kemiğime kadar dayanmıştı. Kısacık hayatının tüm yükünü, acısını sesiyle taşıyan bu kadın, şarkılarından daha çok hayatıyla ilgilendirdi hep beni. Sonra Bergen şarkıları popüler kültürün içinden pek çok afili ses tarafından söylendi; ama ben Bergen şarkıları dinlemeyi değil Bergen’i dinlemeyi, sesiyle taşıdığı şeyin ruhuma değmesini seviyorum sanırım. En çok ruhuma değense ‘Seninle Aşkımız Eski Bir Roman’ elbette.
Rakıya yaraşır mı sesi? Sofrada arar mısın onu da?
Yaraşır yaraşır; ama nasıl desem hep ve en önce değil. Hani kalbin de bir istiap haddi vardır ya… O dolmaya yakın, dolmadan önce… Bergen işte orda girebilir devreye.