Kadınların Bergen’i
okuma süresi 3 dakikaBergen’i seven erkekleri gördükçe içimde bir tel kopuyor. O mesela -Bergen’i seven- sevdiğine “Bir bardak su ver” derken emir kipiyle keyiflenmemiş midir? Bergen, ruhu kezzapla yıkanan kadınların en sahici kahramanı…
Annemin dibinde duruyorum. Eteğini tutmuşum, dizine erişecek kadar büyük, ayakta tek başına duramayacak kadar küçüğüm. Annem, ince saz gibi. O kadar zayıf ki, siyah beyaz fotoğraftan sızıyor yüzünün sarılığı. Beline kadar saçları kısa niyeyse, hayatın onu saçlarından sınadığı günlerdeyiz. Bakamamış, kestirmiş.
80’leri sürüyoruz. Çocukluğumun tüm kadınları başak gibi eğiliyor o yıllarda. Kapılar ardında fısıldaşıyor, balkonda birbirlerine bakmadan sigara içiyorlar. Sanıyorum ki, büyümek biraz da budur.
Samime Sanay ne kadar ünlü… Perdelere sarılıp, platformlarda yürür gibi edalanarak, “Bir İlkbahar Sabahı”nı söylüyorum evde. Evdekilerin yüzleri gülüyor azıcık. “Türk Sanat Musikisi” sevdalısıyım.
Sonra annem beni Erdek’e götürüyor. Dedem ölmüş o yıl. Beyninde kurşunla beş yıl yaşamak illetinden. Abi elinden dertliyim, beni denize atıp atıp yuttuğum sularla eğleniyor.
“O sulardan boğulmam ki ben abi…”
Bir gece onu yanımıza almadan dışarı çıkıyoruz, 6 yaşın tüm özgürlüğüyle kız kızayız sokakta. Rakı kadehinden meyve suyu içeceğiz, vişneli. Benimkinde pipet var.
Arkadan bir ses geliyor, “Ayrılık onur değil ki, benim için üzülme…” Dönüş yolunda uyurken kulağımda keman taksimleri, dilimde “Benim için üzülme…”
Dört yıl geçiyor. TRT repertuarı hayatım, Zekai Tunca’dan bir adım ilerleyememişim. Yaz rehavetine gazete talimleri. Ağustos gününde biten Bergen’in hikâyesini ailemizin gazetesi Hürriyet’ten öğreniyorum. Babaanneme soruyorum, “Kezzap ne?”. “Çamaşır suyu gibi bir şey” diyor. Ondan sonra aklıma her temizlikte eriyen bir yüz gelecek. Hoşçakal Bergen…
…
Hayatın mucizesi ne biliyor musunuz? Bergen gitmiyor; sanki ölmemiş de, dönüş yoluna ekmek serpip ormanda kaybolmuş gibi. O kasvetli 89 yazından sonra dilimizin altında çakıl taşı gibi duruyor. Sayesinde ne zaman kederlensek, sular seller gibi konuşuyoruz.
“Bir ömür harap oldu, ağlamak bana düşer” cümlesinin şifresini en iyi kadınlar biliyor. Sevdiğine kıymaktansa ölmek kadın meşrebindendir.
Bergen’in kederini devralıyoruz. Bir kurşun elinde ömrü sönenlerin de, çenesine aldığı darbeyle dişleri dökülenlerin de, elinde sevgisi öylece kalanların da cümlesi ortak; “Ben gönül yakmayı bilmiyor muydum? Bu benim ilk değil son aldanışım…”
Başka bir şey yapmaya gerek yok, susmak kadının en gerçek imzası, müziğin sesini açınca içimiz Bergen, Yıldız Tilbe, Gülden Karaböcek.
Abime söylüyorum, siz de alının üstünüze; denizde boğulmuyoruz biz abi. Bergen gönlümüze düşürdüğü perçemini savurarak geliyor şarkılardan. Diyor ki; “Tanrım kötü kullarını sen affetsen ben affetmem…” Affetmeyen kadınların ahı bir gün erkekleri boğuyor. Bunu da en iyi Allah bilir…