Tolstoy övmek lazım!
okuma süresi 2 dakikaDostoyevski Anna Karenina için “Çağımızın avrupa edebiyatındaki benzerlerinden hiçbirinin kendisiyle boy ölçüşemeyeceği kadar kusursuz, mükemmel ve ölümsüz bir sanat eseridir” demişken kim ne kadar övse boştur. Fakat yine de doğumgünü vesilesiyle biraz Tolstoy övmek lazım değil midir?
Okunması zorunlu kitaplar vardır. İlköğretimde, ortaöğretimde özetini çıkarmanız, karakterleri tanıtmanız gereken kitaplardır bunlar. Anna Karenina maalesef ki benim hayatıma böyle girmiş bir kitaptır. Hayata dair hiçbir şey bilmeden, küçük bir şehirde büyüyorken ve kilo aldığım için vücudumdan tiksinip rapçi gibi normalden 80 beden büyük kıyafetler giyerek kendimi mefruşatla saklamak istiyorken, hiç de Anna Karenina’nın ne yaşadığını anlayacak, Rusya Çarlığı’nın sıcak denizlere inmekten başka bir olayı da olduğunu farkedecek ve Tolstoy’un ince işçiliğinden zevk alacak durumda değildim. Oysa Anna yüzlerce sayfa ve onlarca karakter içinde ne kadar yalnızmış, sınıflı toplum yapısı neymiş ve insanları nasıl boğabilirmiş, yüzeysel zırvalardan nasıl ilişkiler inşa edilebilirmiş, hepsini tam olarak anlayabilmem ancak seneler sonra tekrar elime aldığımda gerçekleşti.
Tolstoy hiçbir zaman en sevdiğim yazar olmadı. Anna Karenina da en sevdiğim roman olmadı. Ama en etkilendiğim romanlardan biri oldu. İnsanın zaman zaman sinirini bozan kusursuzluğu, bence, bu kitabın lanetidir. Zihninin dağınık olmasını seven modern insan, hatta ve hatta postmodern insan için kusursuz anlam bütünlüğü sıkıcı gelebilir. Fakat yine de ara sıra tren gördüğümüzde aklımıza gelen bu yalnız kadının hikayesinin evrenselliği devam edecektir.
Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelip, Marksizm’den etkilendikten sonra malını mülkünü dağıtması, sefaleti görmesi, aykırı fikirlerinden dolayı afaroz edilmesi, beş çocuğunun ölmesi, neticede 82 yıllık hayatının bir tren istasyonunda donarak son bulması, mükemmelik için yeterli mi? En azından Anna Karenina’nın gülümsemesi için yeterli. Tolstoy iyi ki doğdu.