Eksildik bu mevsim!

okuma süresi 5 dakika
Sabah dörtte kalkıp balığa gideceğiz. Aylardan Eylül. Sancılı bir sonbaharın eşiğindeyiz. Amcam vefat edeli beş gün olmuş. Onun ölümünden sonra ilk kez evden çıkacağız.

Sabah dörtte kalkıp balığa gideceğiz. Aylardan Eylül. Sancılı bir sonbaharın eşiğindeyiz. Amcam vefat edeli beş gün olmuş. Onun ölümünden sonra ilk kez evden çıkacağız. Daha elli yaşındaydı amcam. Üstelik güçlü kuvvetli bir adamdı. Elinden her iş gelirdi. Boya ve dekorasyon ustasıydı. Bir oturuşta iki ekmek yerdi. O iri kıyım cüssesiyle ölüme o kadar uzaktı ki… Ama pankreas kanseri denen illet hastalığa yakalandı. Birkaç ay içinde eriyip gitti koca adam. Hastanede en son gördüğümde kolları incecik kalmıştı. Oysa babamla birlikte dünyanın en güçlü adamlarıydılar benim için. Bu düşünceyle büyümüş bir çocuk olarak şimdi gördüklerimi kabullenmek çok zordu. Hayat, izahı olmayan hızlı bir öğütücüydü sanki. Her şey bitiyor, geriye sadece muhatabı ve cevabı olmayan sorular kalıyordu. Teoman’ın o güzel şarkısında sorduğu gibi; “Nasıl oluyor, vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor?”…

Balığa en son, amcam, babam ve yeğenlerimle gitmiştim. Üç saatte yirmi sekiz kilo istavritle dönmüştük de kovalar almamıştı balıkları. Balıkla münasebetimiz olta balıkçılığından ibaret değildi. Bir de balıkçı dükkanı maceramız oldu ki ne sen sor ne ben söyleyeyim. İki yıl önce kurduğum hayali beş parasız olduğum halde gerçekleştirmiştim. İş hayatının samimiyetsizliğinden çok sıkılmıştım çünkü. En büyük sebep buydu. Ben, bir duble rakıya methiyeler düzen, bir dilim peynir, inceden bir alaturka şarkıyla dünyanın yanağından makas alan adamım! Toplantılar sıkıyor beni. Bir derenin kıyısına oturup yosun tutmuş taşlara saatlerce bakabilirim. Kömür sobalı bir evin pencere kenarında kül rengi bulutlara dalıp gidebilirim. Canhıraş birbirinin sırtına basarak var olma mücadelesi bana göre değil. Hayatın anlamı o toplantı odalarında değil, biliyorum.

Kısa sürede eş dosttan para bulup borç harç tutuyoruz dükkanı. Babam ve amcamla bütün malzemeleri özenle seçiyoruz. Fayanslar lacivert, yerden bir buçuk metre. Onun üzeri tavana kadar desenli, kırmızı strafor. Fayansları amcam yapıyor. “Çok güzel oluyor amca” diyorum. “Derz dolgusu bitsin de asıl sen o zaman gör” diyor. Kumkapı’dan aldığımız balık ağını tavandan aşağı sarkıtıyoruz. Çiçek gibi oluyor dükkan. Rahmetli dedem; Galatalı. “Meşhur Galata Balıkçısı” yazdırıyoruz tabelaya. Açılış gününün sabahı tezgaha ışıl ışıl parıldayan balıkları diziyoruz itinalı bir şekilde. Babaannem ağlıyor mutluluktan. Hayatta iki yakası bir araya gelmemiş olan bizler için rüya gibi bir yerdeyiz çünkü. Belki bundan sonra her şey iyi gider, kim bilir? İlk günler öyle de oluyor. Fakat sonra işler bıçak gibi kesiliyor. Hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerinde seyrettiğinden balık fiyatları artıyor, fiyatlar artınca talep azalıyor. Kazandığımız üç kuruşla da kira, borç ödemesi derken girdabın içinde buluyoruz kendimizi. Üç ayda kapatıyoruz kepenkleri. Emeğimiz zayi olup gidiyor. Bizden sonra bir süre boş kalıyor dükkan. Sonra kırtasiye oluyor.

Balık hep tutkuydu bizim için. Daha sekiz yaşındayken babamla amcamın peşine takılırdım sabahın köründe. Ver elini Sarayburnu. O zamanlar balık boldu, deniz bereketliydi. İki üç saatte silme doldururduk kovaları. Konu komşuya bile yeterdi tuttuğumuz balıklar. Sirkeci’den trene binerdik. Mısır Çarşısı’nda saka kuşlarına bakardık. Bazen de saka avına giderdik. Tahta çıtalarla bolluk verilerek genellikle yeşil renkli tülden yapılan bir tür ağ kullanırdık bu iş için. Ağın ortasına saka dikenini ve uçan kuşları indirmesi için petelya denen çığırtkan kuşu kafesiyle koyardık. Yaklaşık elli altmış metrelik bir mesafede küçük bir yükseltinin arkasına saklanarak beklemeye koyulurduk. Ağın ipini genellikle amcam tutardı. Bir seferde otuz beş tane kuş yakaladığımızı bilirim. İçlerinden en parlak erkekleri seçer geri kalanları salardık. Saka kuşunun erkekleri öter zira. Amcam neşeli adamdı. Moralinin çok bozuk olduğunu görmedim hiç. Her zaman hayatı hafife alacak bir iyimserliği ve gülecek bir nedeni vardı. Bana Beşiktaşlı forma takımı aldığı günü ve kauçuk tuvalet terliğinden bisikletime fren pabucu yaptığı günü hiç unutmam.

Elinde olsa kim istemez ki yaşamayı? Yaşamak dediğim zevk ve sefa değil yanlış olmasın. Bildiğin yaşamaktan bahsediyorum. Akşamları balkona çıkmak, güneşli havada elini gözüne siper edip denize bakmak, ıslıkla sevdiğin bir şarkıyı çalmak, demli bir çay içip sigara tüttürmek. Yaşamak işte. Kötü de olsa iyi de… Güzel evleri, arabaları herkes sever. Peki onlara sahip olanlar daha mı çok severler yaşamayı? Bence hayır. Bazen bir ağacın altında oturmak, bazen leylak kokulu bir sabunla ellerini yıkamaktır yaşamak. Yaşamayı sevmek basittir. Ve en az içinde çok şey olan bir hayat kadar sevilebilir içinde bir şey olmayan bir başka hayat. Büsbütün hiçbir şey de yok değildi ama. Balıklar, kuşlar, uçurtmalar vardı. Ve amcam seviyordu hayatı, herkesten az, herkesten çok…

Akşamdan rakıyı dolaba koyup buz kalıbını suyla dolduruyorum, yarın balıktan dönünce vakit kaybetmeyelim. Babam oltaları, alet edevatı çıkarıyor arka odadan. Oltalardan birinin plastik yüzüğünün kırılmış olduğunu fark ediyoruz. Babam “Japon yapıştırıcısı bunu tutar” diyor. Evde arıyoruz, bulamıyoruz. Mecbur gidip alacağım. Kırtasiyeye gidiyorum. Kırtasiyenin sahibi olduğunu düşündüğüm kişi telefonla konuşuyor. Bir süre bekliyorum. Kapatınca vaziyeti anlatacağım. Telefonu kapatıyor ve “Kusura bakma ayıp oldu, buyur abicim” diyor. Oltanın kırık olan parçasını yapıştıracak bir şey aradığımı söylüyorum. Oradan bir balık sohbeti başlıyor. Balık tutmayı çok sevdiğini fakat fırsat bulamadığını söylüyor. “Bu dükkan benden önce balıkçıymış ama iş yapmamış” diyor. “Biliyorum, şu arkanda duran lacivert fayansları amcam yaptı” diyemiyorum. Kolay gelsin diyerek ayrılıyorum dükkandan…

Eve gidince uzun ince bardağa dolaptaki rakıdan sağlam bir duble doldurup balkona çıkıyorum. Uzaklarda ışıklar kırpışıyor. Amcam vefat edeli beş gün olmuş. Sabah onsuz balığa gideceğiz. Yaşamak gibi ağır bir akşam iniyor gökyüzünden denizlere… Bu sonbahar bir kişi eksiğiz!

 

About The Author

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.