Burhaniye Sokakları

okuma süresi 2 dakika
Burhaniye’den ayrılmadan önce son bir kez girdim denize. Uyudum içinde. Sonra uyandım, usul usul çıktım ve denizkızının yanına uzanıp gözlerinden öptüm.

Burhaniye’nin dar sokakları vardır. Dar kapıları… Her sokağın bir çeşmesi vardır sonra. Uzun kuyruklar oluşur, insanlar sohbete dalar, akşam olur. O kuyruk hiç bitmez.

Yazdı. Sıcaktı. Burhaniye yoruluyordu. Deniz üzerine gelen insan kalabalığına isyan ediyordu. Kendisini anlamıyordu insanlar, bunu biliyordu. Ben denizi anlıyordum. Yazlıkçılara kızıyordu. Çünkü onlar için deniz içine girilip, saatlerce yüzmekten ibaretti. Oysa deniz insanların kendisini seyretmesini istiyordu. Hemen içine girmelerini değil.

          ***

Burhaniye’nin tıpkı kendisi gibi mahcup ve nazlı bir otogarı vardı. Kışın pek otobüs uğramazdı. Ama yaz oldu mu bir otobüs gider bir otobüs gelirdi. Ben ve Fado akşamları otogarda otururduk. Giden ve gelen otobüslere bakar konuşurduk.

Gündüzleriyse denize giderdik. Denizkızı heykelinin yanına oturur denizi seyrederdik. Uzun uzun… O mavilikte umut vardı. Özlem vardı. Bilirdik.

Güneşin batışına dek ayrılmazdık oradan. Denize selam verir, denizkızı heykeline gülümser sonra sırtımızda havlular, altımızda bisiklet otogarın yolunu tutardık. Eskimiş bankların birine oturur sohbete dalardık.

Çokça hayallerimizden bahsederdik. İnsanın yaşı ne kadar küçükse hayalleri de o kadar büyük oluyordu sanırım. Üniversite sınavına girmiştik ve olası sonuçlardan yeni bir hayat kurguluyorduk. Arka fonda bir otogar vardı. İlginçti. Ama ayaklarımız bizi bu otogara getiriyordu işte.

Onca insan iniyordu otobüsten. Ve bu küçük ilçeye sığınıyordu. İnenlere bakıyorduk Fado’yla. Kimisinin yüzü gülüyordu, tatil için gelmişti. Kimisi içinse unutmak için gelinmiş bir ilçeydi burası.

O yaz otogarın eskimiş banklarından birinde ama hep aynı bankın üzerinde gece yarılarına kadar oturduk Fado’yla. O kadar çok şey olduk ki. Bir akşam Don Kişot gibi korkusuz oluyorduk. Bir akşam Sait Faik gibi bir hikâyeci… Ve hayallerimizin yanından otobüsler geçmeye devam ediyordu.

Sınav sonuçları açıklanmıştı. Ankara’yı kazanmıştım. Fado bir sene daha hazırlanmaya karar vermişti. “Sen git öğren oraları. Ardından gelince yabancılık çekmeyeyim,” demişti. “Tamam,” demiştim.

Burhaniye’den ayrılmadan önce son bir kez girdim denize. Uyudum içinde. Sonra uyandım, usul usul çıktım ve denizkızının yanına uzanıp gözlerinden öptüm.

Ertesi günü evdekilerle vedalaşıp otogara gittim. Fado’yu bekledim. Gelmedi. Telefonunu aradım açmadı. Otobüsün hareket saati geldi. Son bir kez içime çektim Burhaniye’yi ve bindim. Şoför kontağı çevirdi, önce başı çıktı otobüsün otogardan sonra gövdesi. Arkamı döndüm. Eskimiş bankta otururken gördüm Fado’yu. Geçen giden otobüsleri seyre dalmıştı. Ve yalnızdı.

About The Author

Diğer yazılar

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.