Cemal Süreya: “Sen yokken ben bardağı bile mutfağa götüremiyorum.”

okuma süresi 3 dakika
Cemal Süreya'nın eşi Zuhal Tekkanat'a yazdığı "Onüç Günün Mektupları"ndan aşkî bir parça.

Onuncu mektup

Dün senden ayrıldıktan sonra eve gittim. Akşam geç saatlere dek bekledim. Memo gelmedi. Sonra madam söyledi; Nihal telefon etmiş; bu gece Nihal’lerde kalacaklarmış; hoşuma gitmedi bu; çünkü oğlumla beraber olmak isterdim. Sanırım Memo da beni aramıştır. Böylece, annenin gezme sevdası daha ilk günden başladı bile. Her neyse, seni düşündüm bütün gün, bütün gece. Bizim ne büyük mutluluğumuz, ne kocaman aşkımız var; başka kişilerin düzenimizi bozmalarına izin vermemeliyiz.

* Şimdi daha iyisin ya. Bugün dördüncü gün. Elif ne zaman doğacak acaba? Onun için neler düşünüyorum bilsen. İşten ayrılacaksın. Derginin sahibi olacaksın ve bu sıfatınla Bağ-Kur’a bağlı prim ödeyeceksin. Böylece 7-8 yılda emekli olman ve sözgelimi 2000 lira (hiç değilse 1500 lira) emekli aylığı elde etmen mümkün. Tabii bu bizim yaratacağımız prime bağlı. Ayda senin için 250-300 lira ödeyebiliriz.

* Sen yoksan, bir de Memo yoksa duramıyorum evde. Yalnızlık duyuyorum. Onun için gece Ercü’ye telefon ettim, o geldi; bir duble rakı verdim. Sonra da pişman oldum çağırdığıma, çünkü saat 11’de uyku bastırdı beni; o ise gitmeyi bir türlü akıledemiyor. Bayağı sıkıldım.

* Seni hayırlısıyla en geç önümüzdeki cuma ya da cumartesi günü eve götürebilsek… Şimdi bütün derdim o. Yoksa sen hastaneden çıkmadan ayın 30’u akşamı burdan gidersem, gözüm arkada kalacak. Eğer böyle bir şey olursa, n’olur, eve geldiğin gün telefon et bana, Ankara’ya. İçim ancak o zaman rahat eder.

* Annen ortalığı süpürmüş. Gerçekten de ortalık toz duman olmuştu 10-12 günde. Sen yokken ben bardağı bile mutfağa götüremiyorum. Tırnaklarımı bile kesemiyorum, bilesin bunu.

* Sevgiler içinde Zuhal sevgisi.

* Bu arada Pir Sultan çalışmaları aksadı. Pazartesiden itibaren bütün gücümle ona abanacağım. Ağustos sonuna kadar bitirmeliyim onu. Gazeteye vermeden önce bir kez senin okumanı, eleştirmeni, bir de imlasına bakmanı rica edeceğim. Bunu yaparsın, değil mi?

* Bir de şiir yazıyorum bu arada. Ayrı bir şiir. Uzun bir şiir. Hiç yayımlanmayacak. Sende kalacak. Bir şairin, sevdiğine en büyük armağanı, yayımlanmayan, hiç de yayımlanmayacak bir şiir olabilir. Böyle düşünüyorum. Her yıl böyle bir şiir yazacağım sana. Saklarsın. İstersen ben öldükten sonra yayımlarsın. Ben ölene dek yayımlamak yasak. İstersen sen de hayatın boyunca sakladıktan sonra Memo’ya verirsin. O ne isterse yapar.

cemalsureyabuyukkeyif

* İnsan bazı şeyleri geç keşfediyor. Meğer tam Okmeydanı dolmuş durağının önünde bir kahve varmış. Zemin (yani bodrum) katta olduğu için şimdiye kadar görememişim. Oysa 13 gündür, hastaneye gelmeden, oturup mektuplarımı yazacak bir yerin ne kadar sıkıntısını çekmiştim. Bayağı bir sorun olmuştu bu benim için. Kadıköy’deki kahvede mi, Nahit’in Karaköy’deki odasında mı, yoksa Şişli’de bir pastanede mi oturmalıydım. Ama, işte, bugün, bir pınar gibi buldum o kahveyi. Kahve deyip geçme, önemlidir. Ve oturup hep aynı yerde yazmak eğilimi vardır bende. Evde ya da dairede masamın yeri değişse düzenim bozulur. Kolum kanadım kırılmış gibi olur. Bir süre gerçek havama giremem. Daha tuhafını söyleyeyim, hep aynı tuvalete gitmek isterim. Sinemada aynı koltuklar çeker beni. İnsanlarda da öyle. Yeni biri, yeni bir arkadaş sıkar beni. Neler konuşabilir insan yeni bir kişiyle. Yeni bir kişiyle dost olunabilir mi? Bu yüzden diyorum ki insan anılarıdır. Kabul edeceğim tek yeni kişi Elif Zeyno olabilir. O da yeni sayılmaz; bizim (senin, benim, Memo’nun) yeni bir biçimlenişi, yeni bir dirim kazanması belki.

* Selam ona

* Selam sana

22 Temmuz 1972

About The Author

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.