Genç Salinger’dan 9 mektup
okuma süresi 7 dakika18 Kasım 1941 günü, Manhattan’da var olma savaşı veren bir yazar, Toronto’da yaşayan genç bir kadına The New Yorker’ın yeni sayısında basılacak öyküsünü okuması için bir mektup yazmıştı. “Noel tatiline çıkmış bir lise öğrencisi” ile ilgili olduğunu söylediği bu hikâye dolayısıyla editörü aynı karakteri kullanan bir dizi hazırlamasını talep etmişti ancak yazarın bu teklifle ilgili şüpheleri vardı. “Yine de bir iki tane daha deneyeceğim” diye yazıyordu, “hikâyenin özünü kaybedersem de orada bırakırım”.
Mektubunu, “Madison Dışındaki Küçük Ayaklanma” adını verdiği “ilk Holden öyküsü” hakkında Torontolu kadının yorumlarını talep ederek bitiriyor ve mektubunu yalnızca “Jerry S.” diye imzalıyordu.
Bu satırların yazarı, o sıralarda yalnızca 22 yaşında olan, Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı henüz yazmamış ve edebiyat dünyasına henüz adını kazımamış J. D. Salinger’dı. Salinger 2010’da, 91 yaşında inzivadayken hayata veda ettiğinde, yayınladığı az sayıda edebi eser dışında dünyayla pek bir şey paylaşmamıştı ve milyonlarca okuru için hâlâ bir gizem unsuruydu.
Ancak bu nevi şahsına münhasır yazar, 1941 ve 1943 yılları arasında yazdığı ve aradan geçen 70 yıl içerisinde çok az insan tarafından görülmüş bir dizi mektupla hayata dönüyor.
Morgan Kütüphane ve Müzesi tarafından ele geçirilen ve The New York Times ile paylaşılan bu yazışmalarda, çalkantılar içerisindeki genç Salinger, ileride en kalıcı yaratımı haline gelecek olan sorgulayıcı genç Holden Caulfield kadar şen, tutkulu ve yakıcı bir karakter olarak ortaya çıkıyor.
Morgan küratörü ve edebi ve tarihi elyazmaları departmanının başkanı Declan Keily, “Kariyerinin henüz eşiğinde, ancak tanıdığımız sesini aynen duymak mümkün. Bir yazar olarak ilk yıllarına açılan muhteşem bir kapı bu” diye yorumluyor mektupları.
Genç Salinger’ın bu mektuplarda kendisine dair mitler üretmede ve kimi meselelere değinmeden atlamaktaki ustalığı da görülüyor. Yazar, özel yaşamı, mesleki başarıları ve İkinci Dünya Savaşı’na katılması ile ilgili sıkıntılı hakikatleri ustaca muğlaklaştırıyor.
J. D. Salinger: A Life kitabının yazarı Kenneth Slawenski, “Böbürlenmek için oldukça iyi zamanlardı” diyor, “ve muhtemelen o noktada sahip olduğu tek şey de buydu”.
Salinger, 1941 yazında, yaklaşık kendi yaşlarında olan ve en erken kısa öykülerini Esquire ve Collier’s gibi yayınlardan takip etmiş olan Torontolu Marjorie Sheard ile yazışmaya başladı.
Mektuplarda, kendisi de yazar olmaya hevesli Sheard, Salinger’ın tavsiyelerini istiyor ve Salinger da onu cesaretlendiriyor. 4 Eylül 1941 tarihli bir mektupta Salinger, “Bana öyle geliyor ki bildik ‘küçük hanım’ saçmalıklarıyla vakit kaybetmeyecek içgüdülere sahipsin” diyor ve Sheard’a eserlerini gönderebileceği daha küçük çaplı edebiyat dergileri öneriyor.
“Bu ufak dergilerin ödediğiyle Cadillac alıp sağda solda gezemezsin, ama bu o kadar da mühim değil, haksız mıyım?” diye de ekliyor.
Salinger, takip eden iki yıl içerisinde Sheard’a genellikle mizahi bir ton taşıyan ve zaman zaman da flörtöz bir hal alan dokuz mektup daha gönderir. 9 Ekim 1941 tarihli mektubunda “Peki nasıl görünüyorsun?” diye sorar ve büyük boy bir fotoğrafını göndermesini ister. Bir ay sonra yazdığı mektupta ise bu teklifsiz çıkışından dolayı özür diler: “Yazarken tuhaf bir ruh halindeymişim, bu çok da iyi bir hal değilmiş anlaşılan”.
Fakat Sheard yine de isteğine olumlu yanıt verip mektubuyla birlikte bir resim gönderdiğinde Salinger’ın cevabı şu olur: “Sinsi kız seni. Çok tatlısın.”
Bugün 95 yaşında olan Sheard, bu mektupları yıllarca dolabında bir ayakkabı kutusunda saklamış. Altı yıl kadar önce de bir bakımevine yerleşmiş ve mektupları bir akrabasına teslim etmiş. Mektuplar burada da bir çekmecede saklanmış.
Geçtiğimiz günlerde ise Sheard’ın bakım masraflarının artması ile birlikte kendisi ve akrabaları mektupları başka Salinger yazışmalarını da toplayan ve sergileyen Morgan’a satmaya karar vermişler. (Müze mektuplara ne kadar ücret ödediğini açıklamayı reddediyor).
Sheard’ın yeğenlerinden biri olan Liza Sheard, telefonda yaptığımız görüşmede mektupların büyük duygusal önem taşıdığını, bunun en önemli sebebinin de Sheard’ın hiçbir eserinin yayınlanmamış olması ve hayatının büyük kısmını mütevazı bir dairede ev hanımı olarak geçirmesi olduğunu aktarıyor.
Liza Sheard “Bu biraz hayal gibi,” diyor “çünkü teyzemin hayatı hiç böyle değildi. Mektuplarda bir süperstarla yazışan ve onunla ahbabı gibi konuşan genç bir kadın var”.
En başlardaki neşeli yazışmalardan birinde Salinger Anna Karenina’yı yeniden okuduğunu, kitabın Savaş ve Barış kadar iyi olmadığını ama zanaat kısmının çok daha ustalıklı olduğunu belirtiyor. (Tolstoy hakkında da, bütün ukalalığıyla “Sanırım bir yerlere gelecek” diye yorum yapıyor).
Sheard’a, kendi öykülerinin yanı sıra, F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby ve The Last Tycoon eserlerini okumasını tavsiye ediyor. Sheard cevabında Fitzgerald ve Hemingway’in kendisini “aynı şekilde rahatsız ettiğini, iki yazarı okurken de insanın hiç hak etmeyen ve son derece yorucu insanlara sempati duyma tuzağına düştüğünü” belirtiyor.
1942 yılının başında ise Salinger’ın yazışmaları alaycı bir renge bürünüyor ve bir mektubunda Sheard’dan henüz yayınlanmamış Holden Caulfield öyküsünden bahis açmamasını rica ediyor. “Bir tek Harold Ross ve tanrı biliyor ekipteki peri kızlarının benim zavallı öyküme neler yaptığını” diye yazıyor The New Yorker’ın kurucu editöründen bahsederek.
Aslında Salinger bunları yazdığında, derginin kısa süre önce gerçekleşmiş olan Pearl Harbor saldırısı dolayısıyla “Madison Dışındaki Küçük Ayaklanma” öyküsünün basımını geciktirdiğini öğrenmişti. Öykü 1946’ya kadar yayınlanmayacaktı ve kendisinin de kısa süre içerisinde savaşa sürükleneceğinden haberdardı.
Fort Monmouth ve Bainbridge’den gönderdiği sonraki mektuplarda Salinger askeri hayata katılışıyla ilgili şakalar yapıyor ve mektuplarını “Fitzdudley,” “Wormsley-Bassett” ve “Flo ve Benjy” gibi komik mahlaslarla bitiriyor.
Fakat Salinger’ın bu dönemde kendisiyle ilgili ortaya attığı diğer ayrıntılar, eğer külliyen kurmaca değilse, oldukça şüphelidir. 28 Kasım 1942 tarihli mektubunda “Askerden izinliyken evlenecektim. Ama evleneceğim kadın, her şeyin kendi babasının Hollywood’daki evinde konuşulmasını ve gerçekleştirilmesini istedi. Ben de ayrıldım, eski daktilomu alıp kapıyı çektim” diye yazıyor.
Bu konuda, Salinger’ın biyografisini kaleme alan Slawenski, bunun Salinger ile ünlü oyun yazarı Eugene O’Neill’ın kızı Oona O’Neill arasında yaşanmış olan ilişkiye, ya da başka bir evlilik ihtimaline dair üstü örtülü bir gönderme olup olmadığından emin olamadığını aktarıyor.
Salinger ve Oona O’Neill 1940’ların başında kısa bir süre görüştülerse de Slawenski’ye göre O’Neill, Salinger’ın duygularına karşılık vermedi ve Charlie Chaplin ile evlenerek onda büyük bir hüsran yarattı.
Slawenski, Salinger’ın bir yandan kendi aşk yaralarını gizli gizli sararken, bir yandan da Sheard’a karşı şişiniyor olmasının daha yüksek ihtimal olduğunu düşünüyor.
“Bu süreç içerisinde kendisini daha iyi gösteriyor, çünkü içten içe yaralar taşıyor” diye de ekliyor, “Aşk dünyası tarumar olmuş durumda”.
Salinger başka satırlarda The New Yorker için yazdığı kısa hikâye dizisi için durmaksızın çalıştığını aktarıyor, yayınlanmamış ve muhtemelen günümüze ulaşamamış başka eserlerinden bahsederek merakımızı umutsuz bir arayışa doğru cezbediyor.
“Harry Jesus” adında bir eserinin “tam içinden koparak” geldiğini aktarıyor bir noktada.
“Kuşkusuz, ülkenin yüreğini yerinden sökecek ve onun yerine yeni ve çok daha zengin bir organ yerleştirecek” diye bahsediyor eserinden.
Bu ölçekte bir işi başarması Salinger için belli ki oldukça uçuk bir hayaldi. Zaten bu şekilde böbürlendikten sonra da ekliyor: “(Muhtemelen bu öyküyü tamamen batıracağım)”.