Çiya neden rakı satmıyor?

okuma süresi 3 dakika
Çiya gibi gücünü lokallikten alan bir mekanın içki olarak yemeklerini yaptığı bölgenin the otantik içkisi olan ve bir numaralı işi sofrada tüketilmek olan rakıyı servis etmemesi olacak iş değil.

Çiya’yı bilmeyen var mı?

Belki vardır. İki kelime edeyim.

Çiya, Türkiye’nin en muteber birkaç restoranından birisidir. Musa Dağdeviren tarafından işletilir. Kürt mutfağı hakimdir. Enfestir. Obez olurdum maazallah, iyi ki evime yakın değildir.

Her türlü sebze mevsiminde kullanılır. Her şeyi ustaca yapılır. İşin teorisine de hakimlerdir, enfes bir de dergi çıkarırlar: Yemek ve Kültür. Uzun yıllardır giderim. Personeli de şeker gibidir. Servis enfestir. Lezzet-fiyat dengesi makuldür. Mekan kasıntı değildir. Yabancıların da uğrak mekanıdır. Garsonlar pek bilmez ama komiler çatır çatır İngilizce konuşur.

Üç tane Çiya vardır bu hayatta. Üçü de neredeyse yan yana. Uzağa mekan açmaz. Mekanlar uzak olursa aynı lezzet tutturulamazmış.

Tuhaf tatlıları, adı ezberlenemez yemeklerden oluşan bir günlük menüsü vardır. Ben et yemediğim için bu menünün çok küçük bir bölümünden faydalanabilirim. Buna rağmen eşsizdir.

Fakaaaat. Bu mekanda rakı yoktur.

Bira vardır. Şarap vardır. El ve fabrika yapımı ayran vardır. Envai çeşit şerbet, cam şişede su, çay, zahter, kaynar vardır. Rakı yoktur.

Neden? Çok sordum.

Yok.

“Musa bey izin vermiyor.”

Neden?

Yarım ağız mırıldandılar, tam itiraf etmediler. Ama belli. Rakı, kokar, halk işidir… avamdır, mekanın Avrupai havasına maraz verir diye korkuyorlar servis etmeye.

Yani mekanın Avrupai havasına hayvancağızların ne bulunduysa doldurulmuş barsaklarını yılan gibi tencereye dizmek zarar vermiyor da rakı zarar veriyor. Yok artık.

Bir vakitler rakı adı da meyhane adı da bugünkü kadar muteber değildi. Aynı sebeplerle yığınla “Avrupai” mekan rakı satmazdı. ‘80’lerde bir şey olmuş, rakı ve meyhane kelimelerinin itibarı yerin dibine girmişti. Halkın kesekağıdına sarılı tanıdığı şarap ise sınıf atlamıştı. Şimdi her şey yavaştan yerine oturuyor.

Mey AŞ’nin kültür yatırımlarının da etkisiyle 2000’lerden itibaren itibar kazanma işi hızlandı da. Daha üç yıl önce (2010) Tan Morgül ve Ulus Atayurt’un hazırladığı İstanbul Meyhaneler Rehberi zamanında Tan ve Ulus’un karşısına pek çok yerde şu cümle çıkmıştı: Biz meyhane değiliz, balık lokantasıyız. Bunun yüzünden kitabın adı İstanbul Meyhaneleri ve Balık Lokantaları olmuştu.

Şimdi Türkiye Meyhaneler Rehberi’ni hazırlıyoruz ve neredeyse hiç böyle bir problemimiz yok.

Velhasıl rakı için de konu buydu. Benim barmenlik yaptığım yıllarda, yani ‘80’lerin ikinci yarısında ve ‘90’ların başında pek çok mekan Çiya gibi sebeplerle rakı satmazdı.

Ama geçti o günler değil mi?

Daha düşük bir olasılık da rakının “uzun oturulan sofralar”ın içkisi olması. Çiya’nın ise “doyulunca kalkılan” bir mekan olması.

Bu olasılık hakikaten düşük. Çünkü mekanın meyhane olmadığı, uzun oturmalar için tasarlanmadığı her yerinden belli.

Çiya’nın durumu Cihangir’de filan yirmi liraya domatesli makarna satan yerlere benziyor. Onlar da aynı sebeplerle ayran, limonata satmazlardı. Şimdi içine bir şeyler tepiştirip bir de afili pipet takıp satıyorlar. Rakı da satıyorlar tabii. Onlar bile akıllandılar.

Velhasıl, Çiya gibi gücünü lokallikten alan bir mekanın içki olarak yemeklerini yaptığı bölgenin the otantik içkisi olan ve bir numaralı işi sofrada tüketilmek olan rakıyı servis etmemesi olacak iş değil.

 

About The Author

Diğer yazılar

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.