Mehmet Erte: “Max Brod tasnifinden kurtulmuş bir Kafka ile tanışmamız daha önemli.”
okuma süresi 2 dakikaKafka’yı nasıl algılamalıyız? İlla bir kategori gerekli mi?
Öncelikle sorularını ayaküstü (cep telefonundan) yanıtladığımı okurun bilmesini isterim. Şimdi bazıları “Mecbur musun kardeşim cevaplamaya?” diye soracaklar, izninle öncelikle onlara bir cevap vereceğim: Bu adam (Said) hep son gün benden bir şeyler hakkında yazmamı istiyor ve ben de hep “Vaktim yok,” diyorum. “Hayır”ın da bir sonu olmalı ve kardeşimi kırmamalıyım diye düşündüm. (Tapaj hatalarını düzelt Said. İnternete bağlanabilen dokunmatik bir telefon kullanmaya başlayalı daha iki ay oldu.)
Borges, Kafka’nın öykülerini (hep bir erteleme mekanizmasının işlediği) romanlarına tercih ettiğini söylemiştir. Borges sonun geciktirilmesinden hiç hoşlanmıyordu, evet, ama ayrıca Kafka’nın anlatısının düşsel karakterinin en yoğunlaşmış halini onun öykülerinde buluyordu sanırım. Oysa Kafka romanlarının ‘uzatmalı’ hali ele aldığı konulara çok uygundur ve bu helozonik yapı rüyalara özgü (aklımızda kalan) en çarpıcı sahnelerin ortaya çıkmasına imkân tanımakla birlikte bugün Kafkaesk dediğimiz şeyin önemli bir kısmını oluşturur. Elbette Kafka teknik yeterlilik gösterebilmek için değil bir dil kurabilmek için böyle yazıyordu. Rahmetli Borges’in bilmediği şeyler olduğunu sanmıyorum bu söylediklerimin, Kafka’yı okurken neyi merkeze alacağına kendisi karar vermişti o. Biz de öyle yapalım.
Babaya Mektup’taki Kafka ile, Milena’ya Mektuplar’daki Kafka aynı iki insan mı?
Hatırladığım kadarıyla Milena’ya yazdığı bir mektupta hasta yatağından izlediği bir böceği anlatır: bu böcek ters dönmüştür ve bir kedinin kurbanı olmak üzeredir, ama kedi böceği görmez, ayağıyla çarparak kurtulmasını sağlar. Kafka babasına yazdığı mektupta onu suçlamaktan kaçındığı bölümlerde buna benzer bir kurtuluş ümidi taşır bence.
Geçmişten bugüne Kafka tercümeleri hakkında ne düşünüyorsun?
Max Brod tasnifinden kurtulmuş bir Kafka ile tanışmamız daha önemli.