Rakı kültürümüze farklı bir bakış…
okuma süresi 5 dakikaBilindiği gibi rakı ile ilgili toplumsal davranışlarımız zaman içinde kültürümüzün önemli bir parçası olmuştur. İçki içme terbiyesi “Âdâb-ı İşret”e paralel olarak rakı içme adabı oluşmuş, içki içme terbiyesi rakıyı rakı yapan faktörlerin başını çekmiştir, halen de çekiyor. Adabıyla içebiliyoruz onu ancak. Ayrıca özen istiyor rakı, sofrasıyla, sohbetiyle, özen istiyor, mezesiyle, karafıyla, bardağıyla. Bir başka ifadeyle özenli sofraların, anlamlı sohbetlerin içkisidir rakı.
Rakı “erişkin erkek içkisi” olarak kabul ediliyordu yakın bir zamana kadar, örneğin 1950’li, hatta 60’lı yılların ortalarına kadar kadınların ve gençlerin rakı içmesi yadırganırdı. Meyhanelerde kadınlara, gençlere rastlanmazdı hiç, rastlanıldığı zaman da onlara iyi gözle bakılmazdı pek. Hele rakı sofrasında tek başına oturan, rakı yudumlayan bir kadına rastlamak imkânsızdı. Dahası, rakı sofrasında kadının bulunması o masanın muteber bir masa olarak kabul edilmemesine sebep olurdu, sofrada bulunan kadın sofradakilerden birinin karısı olsa bile.
En önemlisi de yetişkin oğlunun rakı sofrasına oturması, rakı yudumlaması kimi baba için bir gurur kaynağı olurdu. Oğlu adam olmuştu artık, rakı içebiliyordu çünkü. Rüştünü ispat, adamlığa ilk adımlar rakı yudumcuklarıyla… İşte rakıya bakış açımız böyle idi bir zamanlar, bugünlerde yadırgansa bile. Zira rakının adabıydı bu, kuralı vardı rakının, kuralları vardı içmenin, aynen bugün olduğu gibi.
Sevgili Murat Belge Hocam “Rakı kişilikli bir içkidir” diye başlık atmış rakı ile ilgili bir yazısına. Acaba bu kurallar Murat Hocamın tabiriyle rakının kişilikli bir içki olmasından mı kaynaklanıyordu, yoksa erişkin içkisi olarak kabul edilmesinden dolayı mı? Yoksa da erişkin erkekler mi koşmuştu bu kuralları? Hiç sanmıyorum. Bize göre toplumsal bir yargının sonucunda oluşmuş bu kurallar, görenekler gelenek haline gelmiş. Bu kurallar doğrultusunda içilmiş rakı. Meyhane gelenekleri korunamıyor belki ama ne güzeldir ki rakı adabı çağın gelişimine ayak uydurabiliyor, hem de büyük yeniliklerle. İşin güzel tarafı da bu zaten…
Ayrıca rakı adabı zaman içinde meyhane kültürümüze hâkim olmuş, hatta içki kültürümüze. İçki kültürümüz neredeyse rakı adabıyla şekillenmiş aynı zaman içinde. Ne kadar ilginçtir ki rakı sofrası, yaygın tabiriyle çilingir sofrası meyhaneden çıkmıştır. Oysaki meyhane sözcüğü şarap içilen, genel olarak da şarap üretilen ve satılan yer anlamına gelir. Osmanlı döneminde daha çok şarap içilirmiş geleneksel meyhanelerimizde. Ancak, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra şarap yerini rakıya bırakmaya başlamış yavaş yavaş, daha sonra da şarap içilen yerde daha ziyade rakı içilir olmuş. İyi de olmuş üstelik. Çünkü rakı sofralarının zevki ve keyfi meyhanede çıkabiliyor daha çok. Hatta bu görüş cuk diye yerine oturuyor hemen.
Hiç kuşkusuz ki içki sofrasında paylaşılan dostluklar çok anlamlıdır, hele rakı sofrası dostlukları. Ayrıca rakı sofrasında sofrayı paylaştığımız kişiler özenle seçilir. Bunun nedenine inebilmek pek zor değildir aslında. Rakı çok yavaş içilen bir içki, aheste aheste yudumlanan bir iksirdir. Diğer sofralara oranla içim süresi çok daha uzundur. Rakı adabı gereği de masada yapılan sohbetler uzuyor haliyle. Böylece sofrayı paylaştığımız kişiyi yakinen tanıyabilmemiz kolaylaşıyor. Bu aziz sofrada ağır ağır demlenirken birlikte olduğumuz kişinin ahlakı, değeri ortaya çıkıveriyor bir çırpıda. Kolayca ölçebiliyoruz onun öz değerini. Rakı sofrası uzun sürdüğü için de kişinin ayarını anlayabiliyor, gradosuna (seviye ve ölçüsüne) ulaşabilmek daha da kolaylaşıyor.
Bu nedenle de rakı “mihenk taşıdır” (denek taşıdır) çözer adamı bir fiskede. Adamın gerçek karakterini bir anda masanın ortasına abide gibi diker. Böylece ya bir daha otururuz kendisiyle bu yaran sofrasına ya da asla kadeh kaldırmayız kendisiyle.
Daha önce de dile getirdiğim gibi rakı aheste aheste içiliyor, lezzet ala ala. Semaverin üzerindeki çaydanlıkta demlenen çay gibi ağır ağır, sindire sindire demlenilir, keyif ala ala. Raconu budur rakı içmenin, raconu budur gönül ve dostlar sofrasının. Bu nedenle de rakı sofraları özenli sofralardır, özel sofralardır. Çeşni ve lezzet sofralarıdır hâsılı. Bilindiği gibi adabıyla içenler özenle hazırlanmış az miktarda mezeyle içerler.
Rakıdan bir “cura” (yudum) aldıktan sonra mezelerden “çatal-ucu” azar azar alırlar. Silip süpürürce mezelere girişmek rakı adabına uygun düşmez, görgüsüzlük sayılır. Doktor Erdal Atabek Beyin dediği gibi sofrada bulunan mezelerden az almak, ikram etmek, paylaşmak gerekir. Çünkü bu sofra yemek sofrası değil, paylaşma sofrasıdır. Paylaşılırken de kaynaşma sofrasıdır.
Rakı sofrasında yapılan sohbetlerin bile özel bir tarzı ve üslubu vardır. Ölçü konusunu bir yana bırakırsak, sohbetlerin genel kuralı konuşma adabına dayanır. Sohbet konularının seçimi özenle yapılır. Genellikle sofrayı paylaşanların en yaşlısı açar konuyu, girer sohbete. Sofra boyunca aynı konuda kalınmaz, sık sık değişir konu. Böylece her konudan küçük küçük lezzet alınır, zevk alınır.
Sohbetler masa sakinleri tarafından sakince ve dikkatlice dinlenir. Mezelerde çeşni arandığı gibi, konularda da tat aranır. Konular pek fazla uzatılarak sıkıcı hale getirilmez. Ayrıca sözcükler itinayla seçilir, olabildiğince düzgün ifadelerle anlatılır. Sohbetin konusu sporsa, hele futbolsa kısa kesilir. Rakip takımın sevdalısına yüklenilmez pek. Siyasetse eğer konu sıcak bir espriyle tatlıya bağlanır. Dini konulara asla girilmez. Pek tabii ki konuların seçimi kurallarla sınırlandırılamaz. Ama hoş, ilginç, gönül açıcı konular seçilir hep. Sohbetler sırasında kişinin özüne ulaşılır, çünkü insan “dilinin altında gizlidir”.
Rakınız kaymak, sofranız bereketli, sohbetiniz daim olsun efendim.
Hoşça kalın…