Tanığı Olmayan Küfürleşme…

okuma süresi 4 dakika
Üstat Refik Durbaş'tan Büyükkeyif için lezzet dolu bir yazı. İftiharla yayımlıyoruz.

Reşat Ekrem Koçu ile Sait Faik, bir meyhanede içerlerken aralarında kavga çıkar. Sait Faik’in o gün muzipliği tutmuştur. Reşat Ekrem’in kulağına eğilip, okkalı bir küfür savurur.
Asabi mizaçlı bilinen Reşat Ekrem, karşılık verecek yerde “Polis! Polis!” diye bağırmaya başlar.
Neyse, polis gelir, ikisini de karakola götürür.
Reşat Ekrem, “Bana şöyle şöyle küfür etti!” diye davacı olur Sait Faik’ten…
Komiser sorunca, Sait Faik küfür etmediğini söyler. Olaya kimse tanık olmadığı için de Reşat Ekrem, iddiasını kanıtlayamaz. O günden sonra Reşat Ekrem, “Ölürsem Sait Faik cenazeme gelmesin!” diye vasiyette bulunsa da, Sait Faik’in ölümünü duyunca, bir anlık öfkenin dargınlığını bu kadar uzun sürdürmenin pişmanlık ile “İçim yanıyor, büyük vicdan azabı çekiyorum” diye üzüntüsünü bildirecektir.

Reşat Ekrem Kumkapı’yı İstanbul Ansiklopedisi’nde şöyle anlatmakta:
“Balık ki boldu. Kırlangıcın suyundan çorba yapılırdı, etinden kiremitte bol soğanlı, domatesli, biberli buğulama. Levrekten de olurdu, ama erkeği makbul sayılmaz. Parmak büyüklüğünde fasulyesiyle Ermeni pilakisi… Ama bir tarihte kaldı bunlar. Bulgarin ballı kaymaklı tatlısı da… Şimdi mi?”

BİR ‘ACI SU’ KİTABI

Geçen gün Cağaloğlu’na çıkarken “Üstat” Reşad Ekrem Koçu’nun “Acı Su” adlı şiir kitabını yokuşun başındaki kaldırım kitapçısında görüp almasaydım “Üstat”ın şairlik yönünü az kalsın tanıyamayacaktım. 42 sayfalık şiirleri bir solukta okudum ve hemen “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü”ne baktım “Üstat” için neler yazılmış diye. Gerek Behçet Necatigil’in, gerek Şükran Kurdakul’un yazdıkları birbirinin benzeriydi. Doğumu, ölümü, yapıtları üç beş cümleyle anlatılıyor, ikisi de şiirler yazdığını belirtiyor, ama “İstanbul Ansiklopedisi”nden “Dağ Padişahları”na kadar birçok kitabının adını verdiği halde şiir kitaplarının adına değinilmiyordu.
“Acı Su” bu açıdan da benim için bir sürpriz oldu.
Kitap “Koçu Yayınları” arasında 1965 yılında yayınlanmış. “Üstat”ın 24 şiirini bir araya getiriyor. Arka kapağında gerçek fiyatı çizilip üzerine bir etiket yapıştırılmış ve tükenmez kalemle 1200 yazılmış. Kitapçı benden 1000 lira aldı. Şair indirimi bu da herhalde…
“Üstat”, şiirlerini altı bölüm halinde toplamış. Bölüm başlıklarını şöyle sıralayabiliriz: Deniz Türküleri, Külhani Türküleri, Bir Portre, Üç Ağıt, Poşadlar, Olker İçin. Kitabın son şiiri ise hiçbir bölüme girmiyor. Adı: Kaçak.
“Üstat”ın şiirleri çok mu iyi ve güzel? Türk şiiri ufkunda bir pırıltı taşıyor olabilir mi? Şiirimiz içindeki yeri nedir, bu yer tartışılabilir mi? Amacım bu türden soruların yanıtlarını aramak değil. Sanırım “Üstat”ın da böyle bir iddiası yok. Ama şu söylenebilir: “Üstat”ın düzyazılarındaki o doyumsuz lezzet, şiirlerinde iç dokularına sinmiş gibi…
Söze ara verip “Köhne Kayık” başlıklı şiirini okuyalım şimdi:
“Koynumda bir âfeti devran var.
Kalem kalem parmaklı ayaklarının
Bak eşsiz güzelliğine
Bassın bağrıma derim.
Nakşı kalsın dövme gibi.
Hey bu köhne kayığın meçhul sahibi
Allah ne muradın varsa versin.”
“Üstat”ın şiirinin asıl özelliği, kendi yaşamının izlerinde kaynağını bulması bence. Acıları, sevinçleri ve asıl sevgilisine olan kıskançlığı, şiirlerinin omurgasını oluşturuyor. Ama “Üç Ağıt” başlığını taşıyan şiirlerin ayrı bir özelliği var. Bunu da “Üstat”ın kaleminden okuyalım:
“Hüseyin çocuk Köprü başında oynar oynar balıklar satardı; sonra isteği üzerine delâletimle bir liman vapurunun büfesinde çırak olmuş ve bir gece bir lodos fırtınasında denize düşerek kaybolmuştur. Garib, bahtsız çocuğa üç ağıddan biri ölüm haberinin tezine yazıldı, ikincisi üç yıl sonra, üçüncüsü de on yıl sonra büyük lodos fırtınalarında gece denizi aşarken ruhunu şâd etmek için yazıldı.”
“Üstat”ın böyle iki notu daha var ki, biri özellikle onun yaşamından da bir iz taşıdığı için önemli olabilir. “Olker İçin” yazdığı birinci şiirin altına şöyle bir not düşmüş:
“Resimli Muhit dergisinde Davud takma adı ile yayımlandı. Şairlik iddiasında bir zâtın kendine mal ederek meclislerde okuduğu söylenir.”
Buradan şunu öğreniyoruz: “Üstat” kimi şiirlerini “Davud” takma adıyla yayımlamış ve bu şiirler kimi şairler tarafından “çalınmış.” Bir başka notu da bu çalınma olayını kanıtlıyor:
“Bir mecliste okunmuş, dinleyenlerden biri son mısraları çalarak (Buraya o mısraları almakta yarar var: Güzel! / Senin için zar atılır, / Bıçak oynatılır, / Cigaraya esrar, / Rakıya zehir katılır.) Harman isimli bir dergide kendi lâfları arasında yayımlamıştır. ‘Malûmdur benim suhanimmahles istemez’ (Nedim).”
Evet, “Üstat”ın suhanı mahlas istemez. Yolunuz bir gün Cağaloğlu’na düşerse kaldırım kitapçılarına bir göz atın. Kenarda köşede kalmış mutlaka bir “Acı Su” kitabı vardır. Bin liranıza kıyıp bu kitabı almadan geçmeyin…

About The Author

Diğer yazılar

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.