“Seni Kocaman Bahçeler Eskitecek”
okuma süresi 6 dakikaUyar’lardan ilk sevdiğim Turgut’tu elbette. Kayayı Delen İncir’di o. Tomris’i de bilirdim de sanki avludaki büyük incirin gölgesinde kalmış bir ortancaydı o. Gürül gürül açan çiçeklerini, inatla toprağa tutunan dik başlı, hınzır yeşilini sonra sonra görecektim onun. Bunun için benim de kendi içimde büyümem, bakış açımı değiştirmem gerekliydi.
Bakış açısı… Evet, onu görmek ve bilmek için açı değiştirmeniz gerekli. Değilse önce Turgut Uyar, sonra İkinci Yeni imgesi Tomris Uyar hakikatinden rol çalar. Hayat Tomris’indir, Turgut’undur, Cemal’in, Edip’indir; ama yazı…O bizimdir, hepimizindir.
Tıpkı bugün olduğu gibi onu anmak, anımsamak günlerinde Turgut Uyar’ın dizeleriyle ona gitmek de âdetten sayılır oldu. Hep düşündürdü de bu beni, zihnimde kekre bir tat. Bu şiir fetişizminde Turgut’un Tomris’e yazmış olması mıdır dikkat çekici olan, yoksa yoksunluğunu duyduğumuz büyük aşk imgesinin bu iki özne üzerinden anonimleştirilmesi midir? O nedenle sanki Tomris Uyar’ı kendi cümleleriyle, yapıp ettikleriyle anmak daha sahici, daha güzel, daha yerini bulan bir saygı, sevgi.
O zaten yıllar öncesinden yazar öngörüsüyle diyeceğini demiş. Aşka dair sorulan bir soruya (1999 Roll) verdiği şahane yanıt özel bir zekanın, bilincin ve duyarlılığın sapasağlam yanıtını bize yıllar öncesinden vermiş. Demiş ki: Mânâsız bir aşk dünyanın en güzel şeyidir, ama sevdiğin için şarkı söylemezsin, şiir yazmazsın, roman yazmazsın. Sorarlar hep, sizin için yazılmış bir şiir var mı? Var. Edip’in var, Turgut’un var, Cemal’in var. Ama bu onların aşkı düşünmelerini gösterir, beni düşünmelerini göstermez. İnsanların aşkı düşünüşleri vardır ve o düşünce bazen bir objeye rastlar. O karşılaşmayla içgüdü olarak başka türlü görünür, ama içeride aşk aynı aşktır. Bu yüzden saçma aşkının da başımın üzerinde yeri var.
Yolunu şiirle yürüyen biri olarak hava boşlukları istediğinde ciğerlerim, öyküye sığınırım. Yazma iştahı yaratsın beklemem öyküden; iyileştirsin isterim beni. Hayatla aramı az da olsa düzeltsin. Günaha girmiş bir ağızı çalkalamak gibi, hep ağzımda gezdirdiğim öykülerim vardır benim. İyileştirici etkisi yüksek. Onlardan biri de Çiçek Dirilticileri’dir. İlk kitabındandır Uyar’ın, İpek ve Bakır’ından.
Tomris Uyar denilince Diz Boyu Papatyalar da vardır; Turgut’a diye açılan Emekli Albay Halit Akçam’ın İki Günü, Sekizinci Günah vardır; Manastırlı Hilmi Bey’e Beşinci Mektup…Günlükleri vardır sonra, türün en başarılı örneklerinden sayılabilecek Gündöküm’leri…
Keskin bir zekanın ve gözlemin sıradanın içindeki küçük zalimliklere, görünmez şiddete, yalnızlığa, sevgisizliğe, sevilme, affedilme arzusuna dönüşüp, hayattan kaçarak yazının içine nasıl sızdığına dair bir hayretle okurum ben Tomris Hanımı. Clement Rosset’in Zalimlik İlkesi’ni okumuş mudur bilemem; ama hayata dair zalimlik ilkesinden haberdardır o besbelli. Yazının gerilimini küçük ayrıntılara yakın bakarak hep buralardan kurmaya çalışmış gibi gelir. Soğukkanlı bir gerçekçidir bir yanıyla bir yanıyla dizginlenemeyen romantik bir çılgın. Bu iki başkanın kesiştiği yerden sağlık üretir sanki yazı onda. Hem dışarı taşan hem kendine çalışan bir sağlık. Tomris Uyar ne anlatırsa anlatsın ondan hissedilen en kuvvetli şey bilinçtir. Hem yaşadığı topluma dair hem özne olarak bireyin tekil serüvenine dair. Yoğunluğu kadar net oluşuyla da hayatın kederini öyle üstünden üstünden değil bir iç ağrısı, bir iç sızısı olarak verir.
Dil coğrafyasının hangi tehlikeli zeminlerinde, denenmemiş yollarında vakitli ya da vakitsiz gezmiş olursa olsun, vadide gördüğü tüm renklere dokunma arzusunu, zaman zaman dizginlenemeyen iştahını gizlemeden cesurca açık etmiştir. Ama hep aynı dünyaya sözcük taşımıştır. Yapısı bu yüzden sağlam ve biriciktir ki paltosundan çıkanlar dahi onu aşamamıştır. Hayata dair itiraz ve eleştirellik bağlamında içi ne kadar kaynarsa dili yaratıcılığını, imgelemini o denli sakin tutar. Hayat o yüzden bu dengeye hürmeten tüm sahiciliğiyle durur karşımızda.
Kendini yenilemekten, yıkıp yeniden kurmaktan korkmayanları severim. Bunların nelere mal olduğunu bilerek hem de… Tomris Uyar’da bana hep öyle gelmiştir. Onunla hiç karşılaşmadım; ama ona yakın çok sevdiğim şair ve yazarlardan onu epey dinledim. Dinlediklerim ve elbette yazıya emanet ettiği gölgesi ve izleri bu hissi kuvvetlendirdi hep. Dik başlı, cesur ve yenilikçi… yazıyla törpülenmeye gayret edilmiş bir kendiniseverlik, şaşırtıcı kimi zaman mahcubiyet verici bir açıksözlülük, dürüstlük, keskin bir zeka… bunlarla örülmüş bir yazınsal biriciklik…bunlar hep Tomris Uyar…
Bir de hakikatliliği var onun yazıya borcunu böyle ödediği ; ancak iyi kalemlerin gösterebileceği. Kendi biricikliğinin yanına çağırdıkları… İyi edebiyat, iyi yazarlık böyle bir şey; yanına kendi gibi iyileri çağırmaktan korkmayan, onlarla birlikte edebiyatın meşaleli yürüyüşünden zevk alan yazarlar kendilerini, sonsuza dek, çağırdıkları diğer iyi metinlerle çoğaltabilirler. Tıpkı hayatı, hayatlarımızı çoğul kıldıkları gibi.
Yağmur bütün gün yağdı. Damdaki kiremitler tıkırdadı. Rüzgar oluklara, pervazlardan içeriye savruldu. Başları örtülü kadınlar geçti yoldan. Taşlar su sıçratarak kurudular. Bulutların arasından bir halka geçirdi güneş. Zayıf ve titrek. Üç araba geçti. “ikisi özel, sayılmaz. Sonuncusu benim,” dedi Şükriye, “sayılır!”. Pencereye dayalı dirseklerini tükürükledi.”*
Birçok iyi Tomris Uyar öyküsü içinden bu ilk zamanlarının öyküsünü neden hafızam inatla diri tutuyor? Küçük Şükriye için belki…belki yazanın kendi küçük kızlık zamanlarını hatırlattığı için. Yalnız değildi o ama. Kardeşiyle Pazar yerine bakan balkonlarından geçen kırmızı ve beyaz arabaları bulmaca oyunu Şükriye’ninkine çok benzerdi. Şans, kader, hile… Daha o zamanlardan sınavlar çocukların boyundan büyüktü. Hissiyatlar yaşa göre değil kalbin derinliğine göre… bu bilgiyle bizi en tezinden edebiyat karşılaştırabilir. Bir de küçük kızlar birbirlerinin yalnızlıklarını çağırırlar. Yalnız hayatta değil, edebiyatta bile. Şükriye mesela yanına illa Füruzan’ın Parasız Yatılı’sını; Nursel Duruel’in Geyikler ve Almanya’sındaki küçük arkadaşını ister.
Bugünlük herkes kendi yalnızlığına bir Tomris Uyar öyküsü çağırsın.
Başlık: Manastırlı Hilmi Bey’e Beşinci Mektup öyküsünden
*Çiçek Dirilticileri, Tomris Uyar