Roger Waters için Sofya’ya gittim de ne oldu?
okuma süresi 4 dakikaYazdığım iki yazıdan derin pişmanlık duydum. 1996’da çıkan Türkiye’de Pop Müzik kitabımdaki Ahmet Kaya ve vaktinin Öküz dergisinde yayınlanan Sezen Aksu yazılarım. Bunların her ikisinde de yazılanlar doğru olmakla beraber lüzumsuzdu kanaatimce. Doğruluk, haklılık her zaman ve tek başına yeterli olmuyor. Bir de bakıyorsunuz, bambaşka bir yerden bambaşka bir şekilde bambaşka bir doğru daha var ortada. Atalarımız çok pis yanılıyorlar. Nasıl bir dirhem et bin ayıp örtmez ise aklın yolu da asla bir değil.
Roger Waters yazımı okumadıysanız buradan okuyabilirsiniz. O yazıda ben, ince ince bu kadar parayla görkemle ihtişamla eğitime, düzene posta koymak, sokağın sesi olmaya yeltenmek acayip oluyor demiştim. Yazı, malum Roger Waters İstanbul konseri vesilesiyle Milliyet Sanat’a yazılmıştı.
Sonra konser günü geldi. Gündüz son bir tereddüt yaşadım gideyim mi diye ve gitmedim. Derken konser başladı ve sosyal medya yıkıldı. Arkadaşlarım gözleri yaşlı telefonlar Tweet’ler attılar ve ben de çatladım. Üstüne sevgili arkadaşım ve fikirlerini her daim önemsediğim Derya Bengi bir duygusal Roger Waters yazısı yazınca beni bir tedirginlik bastı.
Öyle ya, belki de o paralar haybeye harcanmamıştı. Ve öyle bir şov yapılmıştı ki, popüler kültür tarihine harcadığı parayla yahut The Wall’un zaten olan repütasyonuyla değil de bıraktığı etkiyle geçecekti. Ve çok işe yarayacaktı. Bakınız İstanbul inlemişti: Her yer Taksim her yer direniş!
Gerçi İstanbul Gezi’den beri -çok şükür ki- inlemek için nağme beklemiyor ayrı. Ama yine de onlarca arkadaşım yanılıyor olamaz 🙂
Acaba yeni bir Sezen Aksu / Ahmet Kaya yazılarına benzer bir durum daha mı yaşadım, haklı ama yanlış bir yazı mı yazdım diye içim içimi yemeye başladı.
Sonra, Murat Meriç’lerin Sofya turu geldi aklıma. Kalabalık ve eğlenceli bir ekip Sofya’ya aynı konseri seyretmeye gidiyorlardı. Aynen eklemlendim.
Büyük bir motivasyonla gittik konsere. Bütün gün Sofya gezmiş, kendimizi eğlendirmiştik. Ayrıca direniş pankartlarımız filan da hazırdı.
Konseri seyrettim. Esnasında Sudoku oynamadım. Yani başka bir şeyle ilgilenecek kadar sıkılmadım. Zaman zaman gaza geldim. Ali İsmail’in filan fotoları duvardan geçerken gözlerim doldu.
Neticede rock aleminin en mühim albümlerinden birisini sahibi diyebileceğimiz birisinden dinliyorduk. Hani Sudoku oynamak ayıp olurdu zaten. Ama geçen bu kadar zamanda üzerine bir taş koymasını, şaşırtmasını, ne bileyim biraz dahasını bekliyor insan.
Ama ne? Sıfır. Bir tek hep bir ağızdan bir kere daha Her yer Taksim her yer direniş! nidalarını duymak güzel olurmuş İstanbul’da.
Onlarca arkadaşım yanılmış. Roger Waters, The Wall gibi bir kült üstüne sadece kıraathane sohbetinde akla ilk gelecekleri yapmayı becerebilmiş. Filminden 30 yıl sonra dünyayı harcayarak yaptığı şovda filmin gerisinde kalmayı becermiş. Günah etmiş. Görkem aşığı değilim ama o kadar para harcayıp duvarı bile tam yıkmaya zahmet etmemiş.. ortasını konserde birleştirmiş, sonra yıkmış. Keza konserin büyük bölümü duvarda ‘oynayanlardan’ oluşuyordu. Alan Parker’ın filminden bu yana düşünün ki ne biçim değişti animasyon teknolojisi, Waters’ın semtine uğramamış. Neler neler yapılabilirdi oysa. O oynayanlardan bir kısmındaki Waters görüntülerinin başka konserlerden, banttan (tespit: Fikret Bekler) olması da ayrı fenalık.
Waters, nihai karizmasını ettiği kelam üzerinden yapmış. Fotoğraflar, an’lar… Zaten gösterinin tek yeni kısmı da bu ve bu da anahtar teslim görkeme dahil değil. Masrafsız. Olması gerektiği gibi. Hani insan diyor ki ulan bu kadar stadyuma kasacağına toplayıp grubunu yapsaydın bir sıradan turne, biz yine giderdik. Bu sefer öyle aşırı teatral hareketler yapmana filan da gerek kalmadan takılır giderdik. Edeceğin kelamı yine ederdin.
Ben aynı stadyumda AC/DC konseri seyretmiştim. Hazdan ilk beş altı şarkıda ağlamıştım. Onbinlerce insan sanki sahnenin içindeydik. Ve sahne şovları da Waters’ınkine bin basardı. Bırakın AC/DC’yi, hadi onlar efsunludur. Allahın Rammstein’ı İnönü’de Waters’dan daha yaratıcı bir sahne şovu yapmıştı.
Velhasıl son paragrafı kötü niyetimden yazmadım. İnsan ister istemez karşılaştırıyor. ‘Rock tarihinin en büyük müzisyenlerinden birisi’, ‘Rock tarihinin en önemli albümlerinin birinin’ turunda, ‘Rock tarihinin en fazla para harcanan’ şovlarından birini hazırlıyorsa beklentiler ister istemez yükselir. Belki rock tarihi bu kadar büyük kelimesini arka arkaya kaldıramamıştır.