Güvercin curnatası
okuma süresi 2 dakikaBir vapur tam bu esnada yolunu değiştiriyor. Var mı bir hikmeti?
Oysa ben vapursuz bir şey anlatmaya geldim. Surların olduğu bir yeri anlatmaya. Nehrin olduğu, kayığın ve salın olduğu ama vapurun olmadığı. Türkülerinin içinde “salınmak” fiilinin sıkça geçtiği bir memleketten bir şey anlatmaya geldim. Buraya. Oralardan.
Bir adam var. Tuttuğu takımın adıyla anılıyor. Kimsenin asıl adını bildiği yok. Gençken bir kıza sevdalanmış, şimdi artık yaşlılığını sürüyor. O kızı hiç unutmamış. Meyhanede, gecenin bir vakti, artık haddinin dolduğunu düşünerek bağırmaya başlıyor. Kimse şaşırmıyor. O biraz bağırıyor, o kızın adını söylüyor, sonunda az biraz ağlıyor da. Sonra önündeki rakıyı dikip, çıkıyor. Bir gün sonra veriyor hesabını. O çıktıktan sonra, ardından kimse “cık cık” bile demiyor. O öyle. Öyle olduğu için öyle. Orada olduğu için de orası daha güzel. Bunda herkesin uzlaşısı var. Sözsüz uzlaşı.
Başka bir adam var. Her gün geliyor, aynı yere oturuyor. Kulağında kötüce bir kulaklık. Tezgâhtan alınmış gibi, özenilmemiş, ciddiye alınmamış. Kulaklık olsun yeter denilmiş. Geliyor, aynı yere oturuyor. Bir tabureye, yüksekçe. Oturduğu yerden sadece kolon görünüyor. Rakısını istiyor, kimseye bakmıyor, kimseyle ilgilenmiyor. Kulağında çalan her ne ise onu dinliyor. Dinledikçe gözünü açıp kapıyor, kafasıyla kendine ait kavisler çiziyor, eliyle eşlik ediyor, huşuyla dalıyor. Sonra biraz daha rakı ve ardından belli ki değişen müziğe yeni ritimler tutarak eşlik ediyor. Sonradan öğreniliyor dinlediği şeyler. Epey şaşırtıcı. Huşu içinde dinlemesinin sebebi anlaşılıyor. Meyhaneye kemal için geliyor.
Surun dibindeki meyhanede biri var. Geliyor, aynı masa, aynı meze. Üç sarı leblebi. Kavrulmuş, sıcak. İlkini sıcakken yiyor ve iki duble. İkincisi artık soğumuş oluyor, onunla bir duble. Üçüncüsü kıymetli, uzun uzun ona bakıyor, onunla söyleşiyor, etrafındaki kimseyle iletişimi yok. Leblebi ve rakı. Rakı beyaz, leblebi sarı. Rakısı bitince kalkıp gidiyor. Kimse ondan hesap istemiyor. Ay sonunda gelip bir şeyler bırakıyor. Hakkı neyse. Giderken bir türkü mırıldanıyor.
Pasajdaki meyhanede biri var. Her gece aynı türküyü söylüyor. Sazı duvardan indirip.
Tankınız ne güçlü ne güçlü…