Asla masanın ortasına değil…
okuma süresi 1 dakikaKadın bazı günler alelade bir insan olmanın hafifliğiyle uyanıyordu, bazı günler ise alelade bir insan olmanın ağırlığıyla. Bir gün bir adamla tanıştı.
Aslında hikayeyi şöyle anlatmak daha faydalı; bir gün bir adam ve kadın restorana gider. Adam menüye bakar ve bir yemek sipariş eder. Yemek gelir. Adam çatalını alır, yemeğin bir orasını, bir burasını didikler. Sonunda tabağı pek de kadına doğru diyemeyeceğimiz bir şekilde masanın ortasına iter ve restoranın duvar süslemelerinde gözlerini gezdirip “Aç değilmişim” der.
Kadın kıpırdamaz ama içi çatırdar. Neden bu restorana gelmek için adamın saatlerle dil döktüğünü anlamaya çalışır. Ama bunu adama sormaz. Çünkü tecahül-i arif gerçekten bir sanattır ve öyle kalmalıdır.
Adam kıpırdamaz çünkü içi bomboştur; bütün çağdaşları, halefleri ve selefleri gibi. Bir adamın içinde boşluk olduğunu öğrenmeye şaşırmak, öğle vakti Maslak’ta bir restoranda patronunu ya da iş arkadaşını çekiştirmeyen masa aramak gibidir çünkü.
Aşçı kıpırdar, hatta koşar. Can havliyle masaya atılır ve didiklenmiş tabağı alır. Masaya tek bir duble rakı koyar. Masanın ortasına doğru diyemeyeceğimiz bir şekilde kadına iter.