Ayşe Selen: “Genç insanların yaptıklarını izlemek bana büyük mutluluk veriyor.”
okuma süresi 2 dakika1961’de ilan edilen, 62’de bildirgesi yazılan o “ilk gün”den bu yana tiyatro için neler değişti sizce?
O yıllarda çok hareketli bir tiyatro hayatından söz edilir hep; her gece sayısız tiyatronun perde açtığı anlatılır; doğrudur, ama açılan o perdenin arkasından çıkan oyunların niteliği hakkında fazla bir bilgimiz yok. “Çok sayıda” olmak “çok iyi” olmak anlamına gelmiyor olsa gerek. Sonra nicelik de geriledi; bunun nedeni de hep seyircisizliğe bağlandı; işte o seyircinin neden gelmez olduğu tam anlamıyla hiç araştırılmadı, kimse çuvaldızı kendine batırmadı. 80 darbesinden sonra -tiyatroda olup bitenleri ülkede olup bitenlerden ayrı tutamayacağımıza göre- suya sabuna dokunmadan geçti yıllar. 90’lı yıllarda kıpırdanmalar oldu; bu kıpırdanmalar 2000’li yıllarla birlikte kımıl kımıl bir hareketliliğe dönüştü. Şimdilerde genç insanların yaptıklarını izlemek bana büyük mutluluk veriyor; biz ihtiyarlara da iş vererek herkesi sarıp sarmaladılar.
Tiyatronun geçtiğimiz yüzyılın başında daha muktedir olduğunu söylemek mümkün mü? Artık evrildi mi bu sanat perdeye ve ekrana doğru?
Tiyatroyu, tiyatroya özgü olan, perdede ya da ekranda var olmayan özelliğiyle baş başa bırakmak gerek; bu özellik tiyatronun üstünlüğü aynı zamanda: canlı icra. Bu, her şeye muktedir.
Tiyatro yayıncılığı konusu çok ilgimizi çekiyor: Bu sahada olduğunu farz ettiğimiz zayıflıklar da. Tiyatrocular okumuyor mu dersiniz?
Hayır, genellikle okumuyoruz, araştırmıyoruz, birbirimizi izlemiyoruz, eleştirmiyoruz, kendimizi geliştirmiyoruz, merak etmiyoruz, emek harcamıyoruz, çalışmıyoruz, iş üzerinden görüş alışverişinde bulunmuyoruz, sorgulamıyoruz. İstisnalar kaideyi bozmuyor.
Bugün için bir cümle sarf etmenizi istesek, ne dersiniz?
Bu bayram gününde kadehimi tiyatrocu gençlere kaldırıyorum.