Bir Sevene Sorduk: Onur Caymaz
okuma süresi 6 dakika1977 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Elektronik- Bilgisayar Bölümü’nü bitirdi. Yazdıklarıyla Adam Sanat, Adam Öykü, E, Varlık, Öküz, Virgül, Radikal Kitap, Cumhuriyet Kitap, Eşik Cini ve benzeri dergi ya da gazetelerde göründü. 1999 yılında Gençlik Kitabevi’nin açtığı yarışmada Hayalperistanbul adlı hikâyesi birinci oldu. 2000 yılında Kâh ve Rengi adlı dosyası, Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü’nü alarak Hera Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. 2002 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü ikincisi seçilen Nokta, Ezilmiş Leylaklar Kitabı adlı ilk kitabındadır. 2004 yılında Seni Hatırlatan Yıldızlar (roman) ve Bak Hâlâ Çok Güzelsin (şiir) yayımlandı. Bak Hâlâ Çok Güzelsin, 2005 yılında Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü kazandı. 2005’te Sanki Yarın Nisan (hikâye), 2008’de Kalbin ve Tenin Bütün İstekleri (hikâye); 2009’da Yaz Tarifesi (şiir) kitapçı raflarındaydı. 2010 güzünde Gece Güzelliği (hikâye) ile okurla buluşan Caymaz, 2011’de Pervaneyle Yaren adlı şiir dosyasıyla Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Şiirleri çeşitli dillere çevrilen Caymaz, bir reklam ajansında düzeltmen olarak çalışmakta, üç yıldır düzenli olarak Birgün gazetesinde yazmaktadır.
Rakıyı ilk kaç yaşınızda tattınız? Nasıldı?
Yanılmıyorsam on yedi yaşındaydım. Bir yazlık lojman mıydı, kamp yeri miydi tam anımsamıyorum. Yaz günüydü, denize yakındık. Tuhaf gelmişti önce… Fakat nasıl söyleyeyim, yaz akşamının da etkisi vardır belki, bir baygınlık, serinlik, bir mavilik, ta o zamandan Yunanca şarkılara duyduğum tutkunluğun da etkisi olacak, pek beğenmiştim.İlk tattığım günün anısı da etkilidir bu sevgide.Oysa bira, tuhaf belki, ilk denediğim zaman acı, rahatsız edici gelmişti ki genelde yaşanan bunun tersidir.
Ne sıklıkla rakı içersiniz?
Bir süredir alkolle ilişkimiiyiden iyiye düzenledim. Rakı içmek benim için törensel bir iş, bu anlamda daha çok zamana ihtiyaç duyarım rakı mevzusu olacaksa. O yüzden son birkaç yılın yoğun yaşamalarında rakıyı neredeyse iki ayda bir içiyorum. Genelde, daha kolay, ayaküstü, hafif bir iş olduğu için haftada üç beş biram var anca.
Rakınızı nasıl içersiniz?
Bir kere azmüzik, meze, kalabalık olmaması kaydıyla da eş dost olmalı. Semt meyhanelerini çok seviyorum arkadaş;kıyıda köşede kalmış unutulmuş yerleri, Telli Baba’nın orada bir mekânım var, nefis deniz manzaralı, Emirgan’da sokak arasında bir yerim var (yazdım belki daha önce), Beyoğlu’nda bir iki mekân, Kurtuluş’ta, Elmadağ’da bir iki tane daha… Sigaradan pek hoşlanmadığım için dumanaltındaiçmek beni bozuyor. Çok kişiye garip gelecektir ama sigarayla birlikte içilen rakının, rakıya ihanet olduğunu düşünüyorum. Zaten sigarayı bırakan arkadaşlarımdan duyuyorum bazen, rakı içmek artık daha güzel diyorlar. Balıkla rakıyı da o kadar sevmem. Benim olayım içerken meze tırtıklamaktır! Seke yakın severim, yoğun gri mavi olacak bardakta, böyle sisli – dumanlı, duble olacak, soğuk tercih ederim, azar azar içerim, bir duble bir saat sürer…
Mümkün olsa kiminle rakı içmek isterdiniz?
Ooo çok kişi var! Hangisini saysam. Hayatta olmayanlardan Sait Faik, Rosa Luxemburg, Reşat Ekrem, Nâzım, Ulrike Meinhof, Edip Cansever, Attilâ İlhan (ki çok az içerdi); yaşayanlardan Zuhal Olcay, Alexiou… Bir de sürekli sözleşip bir türlü buluşamadığım birkaç arkadaşım, eş dost var, misal Özgür Mumcu…
Rakının yanında en çok sevdiğiniz meze hangisi?
Lakerda, radika, çiroz, zeytinyağında kekikli, limonlu, pulbiberli yeşil zeytin falan olabilir, haydari, peynir, yaprak ciğer severim, topik, fava da olabilir… İlk aklıma gelenler bunlar tabii. Mezede yelpazem geniştir. Tercihim zeytinyağlıdan yana.
En sevdiğiniz rakı masası arkadaşınızı söyler misiniz?
Karım…
Rakıdan başka hangi içkileri seversiniz?
Değişik içkidenemeyi çok severim. Çek içkisi Becherovka var misal, Absenth içmiştim bir ara, yakıcı ama iyiydi, Rus votkası da severim, Edip Cansever’in en çok söz ettiği içki cindir, cin tonik severim. Farklı marka biralarameraklıyımdır, en son Duvel var mesela, şeytan, harika bir şey!Kahveyle birlikte içilen içkilere sardım bir de bu ara. İçeceğim içki, o günkü ruh halime göre değişiyor. Yazarken alkolle başım hoş değildir ama iyi bir şey yazdığımı düşünüyorsam noktayı koyduktan sonraaz viskinin gideri vardır.
Meze yapar mısınız?
Sofraya oturacak kişilerin sağlığı açısından meze yapmamayı tercih ediyorum.
Rakıyı bir duyguya benzetseniz hangisi olurdu?
Rakı, bir duygu… Uçurtmayı Vurmasınlar filminde Barış, sevgili arkadaşına niye uçmuyor İnci, diye sorar ya; İnci de cevaplar: “Uçar bir gün…” Rakı oradaki duygu bence. Adını veremiyorum. Bilemiyorum çünkü… Bir de Mungan’ın o dizesi: “Geç olur ki artık onarmaz rakılar, geç olur bir yaraya rakının dağılması…”
Hangi ortamda rakı içmeyi tercih edersiniz?
Semt meyhanesi olacak arkadaş! Öyle vur patlasın çal oynasın rakılar bana göre değil, entelektüellerin sıkdevam ettiği yerleri de pek sevemiyorum, dedikodu vesaire, sıkıcı. Arkadan inceden gelen bir müzik olur tabii, kabulümdür fakat bu meret muhabbetle içilir, Serdar Ortaç’ın bangır bangır bağırdığı yerde rakı olmaz.
Rakı ile en sevdiğiniz şarkı hangisi?
Kimseye etmem şikâyet çalsın, Müzeyyen Senar söylesin, yetişir. Neşet baba, ah yalan dünyada, yalandan yüzüme gülen dünyada desin olur. Gencebay olur azar azar, iyidir. Perihan Altındağ mümkün mü unutmak güzelim, neydi o akşam desin o da olur.
Hiç tatmamış birine rakıyı nasıl tarif edersiniz?
Üzümün hüzünle dansı gibi süslü şeyler söylemeyi tercih ederdim de pek etkisi olmaz. Tatlı bir acı denebilir belki rakı… İnsan rakıya oturdu mu illa ki kaybettiği bir şeyleri de anıyor çünkü.
Rakı bir insan olsa adı ne olurdu?
Rakı bir insan olsa, “asıl kabadayılık efendiliktir” diyen, ince bıyıklı, her daim kravatlı, dağılmadan içen, insan evladı bir adam olurdu, şiir falan yazardı, emeklidir, nargile sever, az Bektaşi, Kemal Tahir romanlarında biraz böyle tiplere rastlanır, Orhan Kemal hikâyelerinde de; yol yordam falan bilen… Eskiden bu kişi içimizden biri olurdu derdim de rakıdan bunca korkan bu Yeni Türkiye’de daha çok dışarıdan biri galiba o…
Rakı sofrasından neleri uzak tutmalı?
Akıllı akılsız telefonları, ağzıyla içemeyenleri, masadaki kadınlara, adamlara askıntı olanları, tüm mezeleri silip süpürmeye çalışanları, sürekli kendi derdini anlatanları, içince ağlayanları, şiirden anlamayanları, hayattan anlamayanları, geçim derdi, dünya derdinden habersiz olanları, âşık olmamışları, üç beş kelimede bir hani diyenleri… Gider böyle…
Ne olacak bu memleketin hali?
Kaos! Kaos iyidir, gökyüzünün altında büyük kaos var, vaziyet pek şahane der Mao, gerisi masada…