Biz ayranı başbakandan öğrenecek değiliz
okuma süresi 4 dakikaDaha ilk yazılarımda sayın başbakanı uyarmaya çalışmıştım. AKP iktidarında rakı satışlarının ve rakının itibarının arttığını anlatmış ve teşekkür etmiştim. Başbakan hem kendi tribünü açısından rakıya fırçasını basıyordu. Bir yandan da vergi deposu rakıcıları gaza getiriyordu. Bakınız bendeniz rakı yazarlığına AKP iktidarında soyundum. Bir taşla kaç kuş.
Hatırlayınız rakının şampanya yahut konyak gibi bölgesel olarak tescillenmesi, yani milli içki olması da AKP önderliğinde olmuştu.
AKP’nin özellikle son yıllardaki içkiyi gündemde tutma şeklinin sadece satışlara iyi geldiğini, işin kültürüne saldırı olduğunu dilim döndüğünce ifade etmeye çalışmıştım. Rakıdan kültürünü alırsanız geriye uyuşturucu kalır demiştim. Başbakan tabii ki umursamamıştı. Aslında Yiğit Bulut’u dinleyen birisinin beni dinlememesinden gurur duyarım. Ama bu sefer iş ciddi. Ve yasaklar sonunda benim sayfama kadar ulaştı.
Artık adı Rakı Beyazı olan bu köşede rakı görseli göremeyeceksiniz. Tabii ki yeni kanundan dolayı. Madem başbakana göre milli içkimiz (bu arada içki: İçinde alkol bulunan içecek, TDK) ayran, ayranla ilgili iki kelam edelim bu hafta. Haftaya da bir manimiz olmazsa içki yasakları üzerine kafa yorarız biraz.
Ayran, malumunuz basit olduğu kadar güzel ve faydalı bir içecektir.
Ayran budalası gibi görünmek istemem. Ama ayranı başbakandan öğrenecek değiliz. Biz (yahut bunlaaar) ayran içeriz.
Ayran rakıdan daha eskidir. MS 500-600 gibi Göktürkler’de ekşiyen yoğurdun ekşiliğini azaltmak için su katılması suretiyle peydah olduğu söylenir. En azından Prof. Ziya Mocan böyle der. Sütten daha faydalıdır. Hatta sütün faydası tartışmalıdır. Prof. Ahmet Aydın ağrı eşiğini yükselttiği için bağımlılık yaptığını, tüketilmemesi gerektiğini söyler. Ayran üzerinde bir tartışma yoktur. Bütünüyle faydalıdır. Çünkü faydalı bakteriler işin içine girmiştir.
Tabii buzdolabında 3 ay durmasına rağmen ekşimeyen endüstriyel ayrandan bahsetmiyorum.
Bir tek bizim ülkemizde değil, Balkanlar’da, Azerbaycan’da, Ermenistan’da ve yığınla Asya ülkesinde yaygın olarak tüketilir. İran’da Abali diye bir şehir vardır, maden suyuyla meşhur. İşte yoğurdu (duh) bu maden suyuyla karıştırınca olur duhabali. Yani ayran. Hindistan’ın her yerinde Pencab kökenli lassi içilir. Lassi, ayrana çok benzer. Sadece çeşit çeşittir ve içine baharatlar, şeker ve muhtelif meyveler konulabilir. Hatta marijuana da konur ve o zaman bhang lassi olur ki Hindistan’ın iki bölgesinde kullanımı serbesttir.
Keza Ayran, Urfa Birecik’in sempatik bir beldesinin, Sabahattin Ali’nin filmi de çekilen enfes bir hikayesinin adıdır. Yayın yönetmenimizin okulu Bornova Anadolu Lisesi her yıl genellikle mayıs ayında bir Ayran Günü yapar. Devin, mastuva tatlısı, zerfet, sir, ayran tarhanası, ayran aşı (girar), papa, bulama (katma aşı), mehir (meyil), gurut içinde ayran bulunan yemeklerin sadece bazılarının adıdır. Bazı yerlerde çalhama ya da çalkama denir. Ayranın yapıldığı ve saklandığı özel kapların da çeşit çeşit adları vardır. Şimdi onları da sayıp hepten gastronot olmayalım. Ayrıca yerli Dune Nekrüt gezegeninde yaşayan canlılar sadece ayran tüketerek yaşamlarını sürdürmektedir.
Bu mübarek içecek yakın zamana kadar beyaz Türk mekanlarında pek makbul değildi. Arabesk gibiydi. Herkes tüketirdi ama öyle uluorta değil. Sıradan bir salatayı kocaman tabaklara koyup, tabağın kenarına biraz nar ekşisi akıtıp üstüne iki de kraker saplayınca yirmi liraya satan mekanlar var ya, işte o mekanlarda sırf hor görüldüğünden ayran satılmazdı misal. Neyse ki şimdilerde devasa pipetlerle ve içine taze nane filan koyarak şekil yapıp satıyorlar.
Gelelim kötü habere. Ayranın en çok yakıştığı yerlerden birisi tabii ki çilingirdir. Ayran tıpkı hısımları cacık ve yoğurt gibi rakıyla harikulade olur. Çay, şalgam suyu, ayran; bunlar rakının üzerinde değil yanında yahut molasında makbuldür. Kahve, likör yahut kalem bira da sonrasında.
Akşamdan kalmaya da birebirdir ayran. Bu lezzet abidesi sadece öğle yemeğinde değil sabah kahvaltısında da pek iyi gider.
Vefa Zat üstadımızın Biz Rakı İçeriz isimli kitabından öğrendiğime göre 1950’lerin sonunda özellikle cumartesileri bir şehir hatları vapurunda danslı geceler düzenlenirmiş. Bu özel gecelerde rakının kokusunu alsın ve durum çakılmasın diye ayranla beraber içilirmiş. Ve bu yüzden ilişkin gecelerin adı ayranlı rakı şenlikleri olarak kalmış.
Kokuyu alması sebebiyle pek çok önemli toplantıda dahi “çaktırmamak” için ayranın içine rakı katılarak tüketildiğine ben de defalarca şahit oldum.
Başbakanın isteğine ne kadar uygun değil mi? Tıksırana kadar içsinler, ortalıkta içmesinler, kokutmasınlar, çaktırmasınlar, uyuşturucu gibi tüketsinler. Tadını çıkaramasınlar.
Maazallah sohbet ederlerse lafın nerelere gideceği belli olmaz.