Feridun Nâdir: “Diğer içkiler, hayatı kolaylaştırır. Rakıda hayatın bir kopyası bulunur.”

okuma süresi 5 dakika
Feridun Nâdir: "Overteam Yayınları ile görüşmelerimiz sürüyor. Bir kitap peşindeyiz. Bakalım bakalım."

Sahih bir etimolojik bilgi değil ama isminiz “Şehname”deki krala dayanıyor. Soyadınız ise malum, az görülen, az rastlanılan demek. Nasıl isminizle aranız? Sorumluluk yüklemiyor mu insana bu isim ve soyisim?

Hakikaten ismimi ve soyismimi çok seviyorum. Akıveriyor değil mi? Kendimi çocukken tanımak isterdim. 2 yaşında ve Feridun Nâdir adında birisi çok acayip olsa gerek.

BirGün gazetesinin Pazar ekinde çok okunan ve konuşulan yazılar yazıyorsunuz bir süredir. Nasıl doğdu, Feridun Nadir’i neden bu kadar bekledik biz?

Türkiye’nin şu acayip halleri sağolsun. Vallahi benim de hiç yoktu aklımda rakı yazmak. Herşey BirGün gazetesinin ve o zaman yayın yönetmeni olan Ece Temelkuran’ın güveni ve teveccühü sayesinde oldu. Bu yaştan sonra tezahürat gören yazılar yazan birisi olmak gurur verici. Gazetem BirGün’e bana bu şansı tanıdığı için minnettarım. Hürriyet’in cesaret edebileceği bir şey değil tabii ki bu devirde her hafta rakı yazısı yayınlamak.

Nerede yaşar Feridun Nadir? Yazılardan takip ettiğimiz kadarıyla epey memleket dolaşmış biri. Kıbrıs’ı da biliyor, Ohri’de de rakı içmiş, İzmir’den henüz döndü. Nasıl gezersiniz, nerelerde “durursunuz”. Ehlikeyfin birincil hareketi olarak söylüyorsunuz durmayı çünkü.

Ankara, İstanbul, Kıbrıs, Bodrum ve Fethiye’de yaşadım. İstanbul aşığı bir Ankaralı olarak tanımlardım kendimi. O kadar uzun zaman oldu ki Ankara’dan ayrılalı ve İstanbul o kadar beton kafa ve mutsuz bir şehir oldu ki, Ankara aşığı bir İstanbullu olarak tanımlıyorum artık. Çok ülkeler gördüm, çok diyarlar gezdim. Ehlikeyif adam gezer tabii ki. Yavaş yavaş gezer ama. Telaş etmez. Hesap yapmaz. Ben 11 kere Barcelona’ya gittim, Gaudi’nin parkını görmedim. 1 günlüğüne giden herkes görmüştür ama. Övünmüyorum bununla. Gaudi’ye bayılırım. Ama işte fırsat olmadı durmaktan. Görürüm elbet. Taj Mahal’in kaç kere dibinden geçtim, Hindistan’a 6. gidişimde filan görmek kısmet olmuştu. Gezmek dediğim şeyde ehlikeyif adamda algoritma farklıdır. Gittiği yerdeki hayatın içine girer, yaşar orayı. Müze gezip mühim yerlerinde fotoğrafını çektirmekle vakit harcıyorsa sıkılıyordur. Sen İstanbul’da yaşıyorsun, kaç kere gittin şu 100 metre ilerindeki Dolmabahçe Sarayı’na? Süper saray da, gittiysen boyun mu uzadı? İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nı bulmakta bir numara yok. Google’a erişen herkes bulabilir. İstanbul’da marifet Said’i bulup rakı içmekte. Ben gittiğim yerlerde bunu yapmaya çalışıyorum.

Değirmenin suyu nereden geliyor diye soracak olursan yok öyle bir su. Aslında insan kendini günlük hayatın sunulan akışına kaptırmadığında ne kadar az para harcayarak yaşadığını fark edebiliyor. Gezerken de bu böyle. Sunulan gezi olanaklarını kullanırsanız batarsınız. Ben de limitli kazanıp limitli harcayan birisiyim. Pek çok ülkede İstanbul’da günlük harcamamdan daha az para harcıyorum.

Rakı üzerine yazan üstatlardan Vefa Zat’a ara ara atıf yapıyorsunuz. “Rakı Ansiklopedisi”nden de alıntılar rastlanıyor yazılarınızda. Nedir bu konudaki referanslarınız, isimler, kitaplar? Türkçede yeteri kadar yayın var mı sizce?

Son yıllarda çok enteresan bir durum oldu. Ciddi ciddi bir rakı kitaplığı oluşuyor. Bu çok gurur verici. Herkesin endişelere gark olduğu bir vakitte olması daha da gurur verici. Rakı Ansiklopedisi şaşırtıcı derecede teferruatlı bir eser. Benim rakıyla hiç ilgilenmeyen kaç arkadaşımın başucu eseri. Vefa Zat’ın, Aydın Boysan’ın, Deniz Gürsoy’un ve sair üstatlarımızın yeri tabii ki bambaşkadır. Yahut vaktinde Reşat Ekrem’in, Ahmet Rasim’in… Benimkiler onların yazdıklarının yanında risale bile sayılmaz.

ZAT, VEFA-SN

Twitter’da bir tek bizi takip etmenizden ötürü mesuduz. Ehlikeyfin yavaş yaşama kılavuzu olmak gibi alçakgönüllü bir iddia taşıyan sitemiz Büyükkeyif hakkında ne düşünüyorsunuz? Teklifimizi kabul ettiniz, değil mi?

Yazılarımızın sitenizde yayınlanmasından ancak gurur duyabilirim. Twitter’ı da siz iyi kullanıyorsunuz yine. Ben hiç beceremiyorum. Bir övgü geliyor şaşıp kalıyorum. Retweet etsem ukala diyecekler, etmesem ayıp edeceğim. Öyle işte. Allahtan favoriye atmayı öğrendim, arada onu yapıyorum.

Çok kısıtlayıcı, aynı zamanda çok geniş bir soru ama sormamıza müsaade edin. Biz neden rakı içeriz?

O hooo… sen şimdi pehlivan tefrikatı istedin benden. Ne içseydik? Bira mı? Diğer içkileri aşağılamak için söylemiyorum. İçki içer misiniz dediklerinde hayır rakı içerim diye cevap veririm ben. Diğer içkiler, hayatı kolaylaştırmak için vardır. Rakıda hayatın bir kopyası bulunur.

Müzik üzerine de yazdınız, feyizlendik biz de. Ama yine kısıtlayıcı bir şey sormak isterim: Bugünlerde ne dinler Feridun Nadir? Çilingir sofrasında bize ne çalmasını önerir?

Müzik çok önemlidir tabii. Rakı sofrasına giderken/öncesinde rock yahut blues dinlerim ben. Genellikle ABD’nin sağcı güneyine ait, southern rock denilen ecnebi müzikleri, yahut Chicago dolaylarından şehir blues’u. Çıkışta Bach dinliyorum. Çilingir sonrası yüksek volümle, tercihen iyi bir kulaklıkla St John Passion dinle bak, çıldırtıcı bir güzellikte. Yahut Buhurizade Mustafa Itri’nin Nevâ Kâr’ı. Çilingir esnasında pek müzik sevmem. Kenarda köşede bir tango, osmanlı saray müziği yahut Münir Nureddin, Zeki Müren, Şecaattin Tanyerli, Neşet Ertaş şık olur tabii. Nevizade usulü fasıl hariç herkes ne severse onu severim ben de. Biliyorsun bir Ormancı fobim var, o ayrı.

ERTAŞ, NEŞET

Metinlerinizi toplu halde görmek isteyen okuyucuya ne cevap vereceksiniz?

Overteam Yayınları ile görüşmelerimiz sürüyor. Bir kitap peşindeyiz. Bakalım bakalım.

About The Author

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.