Hayatta Olan Bazı Şeyler – 2
burada başlayan her at…
geçen arkadaşlarla yürüyoruz ben varım işte birkaç arkadaş var… sonra ben onlara veda edip eve doğru yol almaya başladım… böyle çöp konteynerlerini falan seyrettim yürürken, birkaç sokak kedisi vardı… sokakta pek insan yoktu, saat geçti… 2 falan galiba… evin önüne geldim, anahtarla kapıyı açtım… içeri girdim… kapıyı kapattım… eve baktım biraz… kedi geldi bir iki ayağıma sürtündü… balkona çıktım, dışarıya baktım… sonra balkon kapısını kapatıp mutfağa doğru ilerledim, ışığı yaktım, tencere falan vardı, bardaklar… musluk damlatıyordu, kedi arkamdan gelip tekrar sürtündü, mutfakta biraz yürüdü, önce tavana baktı, sonra halı motiflerinin üzerine sırt üstü uzanıp sağa sola hareket etmeye başladı… mutfağın ışığını kapattım… tekrar sokak kapısına yöneldim… kapıyı arkamdan kapatıp bir kilit attım… merdivenlerden inip sokağa çıktım…
yine yürümeye başladım… çöp konteynerleri duruyordu ama kediler ortadan kaybolmuştu… sonra cebimdeki tek sigarayı ve çakmağı çıkardım… yakmaya çalıştım olmadı… tekrar ve tekrar denedim olmadı… çakmağı cebime koyup yürümeye devam ettim… arkadaşlara gitsem mi dedim… arkadaşlar çok mecaz bişeydi… yani “arkadaşlar” kelimesi… kimdi bu arkadaşlar…. ne yer ne içerlerdi…başkalarıyla da “arkadaşlar”mıydılar… yürümeye devam etmeye karar verdim… bir iki bar dışında açık bir yer yoktu biliyordum… ama bara gitmek istemiyordum… yani istemiyordum işte, bana garip gelse de gerçekti… istemiyordum… yine yürüdüm… birkaç tane çakırkeyif adam… bir tane de kaldırıma oturmuş ağlayan kız gördüm… sonra aklıma bazı şeyler geldi… mesela kenya’da safari meselesi… yasaklanmış mıydı… yasaklanmadıysa şu an durum nedir… hangi hayvanlar kritik durumda… sonra bir süre önce rüyamda gördüğüm sumo güreşçileri geldi aklıma… o anda o çöp konteynerlerinin arkasından çıksalar ne olabilirdi… sonra annemi düşündüm, rüyamda sumocular bizim eve “aras bizim bi arkadaşa yanlış yapmış” sebebiyle beni dövmeye geldiğinde annem beni dövmemeleri için adamları ikna etmeye çalışıyordu… sürekli de aynı şeyi söylüyordu “gelin çay içelim” “gelin çay içelim”… işte o annemi düşündüm… biraz da bohemian rhapsody’nin kaydedildiği stüdyoyu düşündüm, nasıl bi yerdi kimler tanık olmuştu o anlara ve ne hissetmişlerdi… sonra büyük ramses bugün yaşasaydı ne yapardı diye düşündüm…. mesela 200 adet olduğu söylenen eşlerinden birkaç tanesini bana sunar mıydı… o da tıpkı sumocular gibi konteynerin arkasından çıksa ve “buyur hemşerim” diyerek bana o güzel eşlerinden bir iki tane verse diye düşündüm… sonra pasifiği geçen denizcileri.. .bir de zamanında fenerbahçe’de oynayan erol’u düşündüm… “almancı erol” derlerdi… iyi topçuydu, duran toplar olsun, topsuz yaptığı koşular olsun, derinlemesine attığı paslar olsun, hakiki yeteneğe sahip müstesna bir futbolcuydu…”acaba ne yapıyodur ya” derken yanından geçtiğim mekândan “iyiydi yaa” diye bişey duydum…ardından kahkahalar, bağırmalar vs… dönüp baktığımda sevgi ve saygı duyduğum güzel meyhane “papağan”ın önünde olduğumu anladım… normalde 00:30’da kapanan bu değerli işletmenin neden bu saatte açık olduğunu düşündüm bu sefer… işi aydınlatmaya karar verip hafif aralık kapıyı açtım… açmamla “kapattık kardeşim” uyarısını duymam bir oldu… sık aralıklarla olmasa da bolca ziyaret ettiğim ve az çok muhabbet içinde olduğum meyhane çalışanlarına “abi benim ya” dedim… rakıyla dumanlanmış kafalarındaki onlarca görüntü arasından benim görüntümü bulup hatırlamalarını bekledim… yaklaşık 8 saniye sonra tek gözü yukarı bakan meyhane garsonu özkan “haa şu filmci çocuk ya bu… hani erdal abiyi falan çekmişti” dedi… diğer meyhane sakinleri de bu tespitin ardından “haaa” dediler ve kapıyı kapatıp içeri girmemi söylediler…
“kutlama yapıyoruz” dedi tek gözü yukarı bakan meyhane garsonu özkan… “ne kutlaması abi” dedim…”kenan abin boşanıyor” dedi… hayatımda ilk kez gördüğüm “kenan abim”e baktım… geçmiş olsun” dedim… “sağol güzelim ama geçecek bişey yok, kurtuldum” dedi… “doğrudur abi” dedim… sonra dört kişilik gruba sonradan eklenen beşinci adam olarak masaya oturdum…”kaynanan seviyomuş, bu gece her şey müesseseden, kenan abine teşekkür et” dedi tek gözü yukarı bakan meyhane garsonu özkan… dönüp “sağol abi” dedim “kenan abim”‘e… bana bakıyodu ama bişey demedi… soluna dönüp müstakbel eski karısından bir anekdot anlattı… “lan hep ağda yapılır mı ya… her yer kokuyodu böyle sakız gibi, evde şekerden çok ağda vardı lan” dedi… herkes güldü ben de gülümsedim ve rakımdan bir yudum aldım…”bu gece rakı dışında bişey içilmeyecek delikanlı” diye bağırmaya yakın bir ses tonuyla seslendi bana kenan abi…”emir telakki ederim” dedim… sonra herkes karısı ya da sevgilisinden anılar anlatmaya başladı…”lan zaten benim ki şöyleydi, götü böyleydi, memesi öyleydi” şeklinde yakınmalardı bu konuşmalar… zaman geçtikçe ve rakıya yüklenildikçe muhabbetin cinsel boyutu artıyor gülme seslerinin yerini şaşırma efektleri(hadi yaa, hay kibariye’nin taşşağı vb.) alıyordu… sonra sıra bana geldi ben de birkaç tecrübemi aktardım ve bazı tavsiyeler aldım… ortamdaki rolüm daha çok “suskun oturan çekingen üniversiteli çocuk” idi ama sevmişlerdi beni… ellerini omzuma atıp “bak oğlum şöyle yap, böyle koy” falan demelerinden belliydi…
“şöyle yap, böyle yap” tavsiyelerinin ardından söylenen ilk kelime ise “içelim” oluyordu… güzel kelimeydi “içelim”… o geceye özellikle çok yakışıyordu… kenan abi durmaksızın anlatıyordu… olay cinsel boyutları aşıp nasıl tanıştıklarına falan gelmişti… sanki hüzünlenir gibi olmuştu kenan abi ama pek çaktırmıyordu… ben de pek çakacak durumda değildim rakıyla kurduğum derin münasebet sebebiyle… her şey anlatıldı, konuşuldu, hayat üzerine söylenecek, ilişkiler üzerine söylenecek her şey söylenmiş gibiydi… hatta o kadar ki “tamam abi biz her şeyi söyledik kapatalım artık dünyayı” diye yaradanın kapısını çalabilirdik… sonra tek gözü yukarı bakan meyhane garsonu özkan “abi durun size şarkı söyleyeceğim” dedi… herkes “söyle lan, söyle… söyle yavrum” şeklinde cümleler kurdu… ben de kurdum… bu arada gecenin başlarında ara sıra omzumda duran kenan abinin kolunun yarım saatten beri omzumda olduğunu fark ettim… sonra tek gözü yukarı bakan meyhane garsonu özkan söylemeye başladı… “unutturamaz seni hiçbir şey”… diyebilirim ki bir an koca iki bulut parçası papağan meyhanesinin üzerinde durdu ve içlerinde ne varsa meyhanenin üstüne boşalttı… başlarda emmeli, gömmeli olan ortam bi duruldu, bi sessizleşti… şarkı güzeldi… o ortam için fazla güzeldi…
şarkı bitti… kimse bir şey demiyordu… tek bir kelime duyulsa meyhane tüm alkol içerikli şişeleriyle birlikte yerle bir olacak gibiydi… sonra kenan abi kolunu omzumdan ağır ağır kaldırdı… hepimiz ona bakıyorduk… cebinden telefonunu yavaşça çıkardı… yanımda olduğu için telefonla kimi aradığını rehberden görmem çok kolay oldu…”karıcığım” yazan numarayı buldu ve aradı… yaklaşık bir dakika çaldı telefon diğer abiler kendi aralarında sessizce “leyla yengeyi arıyo” diye fısıldaşıyorlardı… sonunda telefon açıldı karşıdan gelen “ne var kenan” sorusunu duydum… kenan abi önce bi içini çekti sonra ağlamaklı bir sesle “kokunu çok özledim be leyla” dedi ve telefonu kapattı…
meyhaneden çıktık… gün neredeyse doğmuştu… kenan abi hızlı hızlı yürüyüp uzaklaştı… kimse birbiriyle vedalaşmadı… gereği de yoktu zaten… yine aynı yollardan yürüdüm… çöp konteynerleri boşalmıştı… merdivenleri çıkıp kapıyı açtım… odama girip yatağıma oturdum… cebimde kalan tek sigarayı ve çakmağı çıkardım… yakmak için davrandım olmadı bir daha denedim yine olmadı… “kenan abim” boşanıyordu, artık daha da yalnızdı, o da bunu biliyordu, her şey konuşulmuş, anlatılmış geriye söylenecek pek bişey kalmamıştı… ama çakmak yine de yanmıyordu… ayağa kalktım ve “rakı -1-müzeyyen senar. “yazan cd’yi uzun süren aramalar sonunda bulup alete taktım, “unutturamaz seni hiçbir şey” i açıp tekrar yatağa oturdum… sonra geçen geceyi düşündüm ve ben de tekrar ettim : iyiydi ya, iyiydi…
24 Temmuz 2009 – Cuma – 02:47
Not: Bahsi geçen ve şu an bir club olan mekan, güzelim Papağan Meyhanesi aşağıdaki filmin 02.50 ila 03:00 süreleri arasında görülebilir. Tek gözü yukarı bakan Özkan abimiz 02:57’de “Ballard” diyen abimizdir.