İlker Cihan Biner ve Hüseyin Peker’in “Arkadaş” söyleşisi
okuma süresi 5 dakikaOrhan Alkaya şöyle diyor Arkadaş için: ”O günlerde Dev-Genç’liler, kalabalık vakitler sonrası biryerlerde soluklanırken, ‘Arkadaş’ı okudun mu?’ diye sorarlardı birbirlerine. Elden ele dolaştırılırdı sarışın, bıyıklı,güzel kemikli çocuğun fotoğrafını yüzüne takmış bir kitabı. Ardından, gecelerde topluluklara karşı gür sesli şiirler okunurdu.” Alkaya’nın dile getirdiği o günleri bir de sizden dinleyebilir miyiz?
H.P: Arkadaş Z.Özger şiirleri devrimci gençler tarafından bugün eskisinden fazla dolaşıyor elden ele. Bunun nedeni Arkadaş’ın daha sıkı yazan bir tarafı koruması ve bugün bile etki yaratan bir telden seslenmesi. O günleri anlatmam için Arkadaş Z.Özger’le tam tekmil yaşamış olmam gerek. 19 yaşında Üniversiteye başlama aşamasında tanıdığım Özger, 25 yaşına kadar süren ömründe, son 4 yılını Ankara’da ve bizden uzakta geçirdi. Aralıklarla yazıştık. Ama Ankara’da edindiği edebiyat çevresi (Sina Akyol, Tahir Abacı, Hüseyin Cevahir, İsmail Uyaroğlu vb.) onu farklı kıldı kanımca. Hem yazınsal gelişmesine katkısı oldu. Hem de kimlik büyümesine. Aslında ölümünün sebebi arasında arkadaşları anılamaz. Ama kişisel iç çekişmeleri sanırım birinci etken oluyor.
Arkadaş’la ilk tanışmanız nasıl oldu?
Arkadaş’la ilk tanışmamız 1967-68 li yıllarda Beyazıt semtinde Çınaraltı kahvesinde toplaştığımız Çınaraltı kahvesinin bahçesinde oldu. (Doğan Hızlan, Egemen Berköz, Refik Durbaş, Aynur Sezer (Sennur Sezer’in kardeşi), Nihat Behram, Aydın Hatipoğlu, Mustafa Öneş, Hulki Aktunç daha kimler kimler) Arkadaş yanıma sokuldu: solgun, zayıf ve çelimsiz bir çehre. Yeşil gözlerinden başka dikkat çeken bir şey yok. Bu sessizleşen kimlik beni canavar yaptı birden. Onu aldım ertesi gün Büyükada’ya götürdüm.Yol boyunca konuşma,şarap filan.Ağladığını hatırlıyorum, yamaçlara sıralanırken. Bütün düşündüklerim bunlardı demişti. Ne anlattıysam dünyaya dair. Sonrası aralıklarla Çınaraltı’na geldi. Kısaca İstanbul’da oldu görüşmelerimizin çoğu, ben öğrenciyken. Ankara’ya gidince mektuplaşmalar sürdü: Evlenirken atmasaydım hepsini (Nihat Behram’ın yazdıkları da dahil) birkaç kitap boyutunda yazışmalardı.
Arkadaş’la kendi aranızda ”şiir” nedir gibi tartışmalar yapar mıydınız?
Arkadaş’la kendi aramızda ‘şiir nedir’ tartışmaları çoktu tabi. Yönlendirmeye çalışıyorduk sanki onu. O da şiirini durmadan geliştiren biriydi. Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’ndan İğdiş Bedevi’ye dönemsel şiirleri hep birlikteyken yazılmış şeyler. Şiirin mutlaka bir tezi olsun isterdi. Yani boş sözüzerine konuşmak istemezdi…
Arkadaş’ın herhangi bir şiirinin yazımına yardımcı oldunuz mu? Şiirlerini yazdıktan sonra sizinle paylaşır mıydı?
O dönem Soyut dergisine (Halil İbrahim Bahar yönetiyor) ‘Gurbet Komşusu, Merhaba Canım ‘ diye bir şiir yolladım. Bahar’dan şöyle bir yanıt geldi: ‘O ‘’Merhaba Canım’’ başlığını kaldırarak şiiri yayınlıyorum.’ O lafı fazla laubali bulmuş Bahar. Arkadaş buna çok kızdı. Bir şiir döşemiş, ‘Merhaba Canım’ isminde. Arkasından bu misilleme şiirini yayınladı, uygulanan oto sansürle ilgili olarak.
Dönemin siyasal çatışmaları içinde herhangi bir harekete, örgüte yakınlık duyuyor muydu Arkadaş?
Ankara’daki dönemini Sina Akyol’la konuştum bugün. Hiçbir gruba dâhil olmak istemediğini ve ‘başıma bir şeyler gelmesinden korkuyorum ‘ dediğini hatırlıyor Sina. Hatta birkaç 1 Mayıs yürüyüşüne birlikte fakat hiç bir grubun çatısı altında görünmeden katıldığını söyler gibi. Siyasal Bilgiler Yurdunda yapılan aramalarda birkaç kez dayak yediği ve başından darbeler aldığı biliniyor.
Arkadaş’ın ölümüne dair hala bir belirsizlik var. Örneğin; ölümünün bir yurt baskınında başına aldığı bir darbenin yol açtığı bir beyin kanamasından olabileceği söylendi. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ölümü az önce de dediğim gibi bu beyin kanaması kaynaklı oluşan bir travmaya bağlı gözüküyor. Ama bu etkenlerden sadece biri. Gittiği inşaat işçilerinin evinden de çukura itilecek bir olayla karşılaşmış olabilir.
Hayatınızın bir bölümüne en çok tanıklık etmiş Arkadaş şiiri hangisidir?
Ben ‘Hüzün Mevsimi’ şiirini önemserim onun. O şiirde ‘içimde bir utanç çiçeği gibi büyüyor hü’ dediği ‘hü’ nün hangimiz olduğu bence ölene kadar sır olarak kalacak.
Hüzün Mevsimi şiirinden;
“…
gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim
bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle
süsler…bir damın üstüne oturturum
süsler…damımın üstüne oturturum
…”
Arkadaş Zekai Özger, (d. 8 Ocak 1948, Bursa – ö. 5 Mayıs 1973), Türk şair.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. TRT’nin Ankara bürolarında çalıştı. 1970 öncesinde okulunun polislerce basıldığı bir gün, çıkan olaylarda başına ağır darbeler aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra 5 Mayıs 1973’te sokakta ölü bulundu. Beyin kanamasından öldüğü belirlendi. Arkadaşları, ölümünü okulun basılması sırasında başına aldığı ağır darbelere bağladılar. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra “Şiirler” adlı bir kitapta toplandı (1974). Daha sonra aynı kitap “Sevdadır” adıyla Mayıs yayınlarınca Mart 1988’de yayınlandı. Çoğu arkadaşının aksine dönemin sert siyasi şiir geleneğine uymayıp kendi yalnız yolunu oluşturduysa da ölümünden sonra adı akıllarda kalan arkadaşları değil o olmuştur. Arkadaş Zekai Özger adına, İzmir’de Mayıs Yayınları tarafından 1996’dan bu yana her yıl şiir ödülü verilmektedir. (Kaynak: Wikipedia)
Viral Mecmua‘dan alınmıştır.