Küratör kediler
St. Petersburg’da dünyanın en değerli sanat eserleriyle dolu Hermitage Müzesi çoğu kişinin pek aklına gelmeyecek ellere (pençelere mi demeli) emanet. Müzenin bodrum katındaki depolarda saklanan, gözlerden uzak ama bir o kadar kıymetli eserleri farelerin gazabından korumak yaklaşık 200 yıldır kedilerin sorumluluğunda. Müze kurulduğundan beri hiç şikâyet etmeden hizmetlerini sürdüren Hermitage kedilerine saygıda kusur edilmiyor ve bugün 80’e yakın kedinin barındığı müzede çalışanlar, her yıl Hermitage Kedi Günü adı altında düzenlenen bir etkinlikle minnettarlıklarını gösteriyorlar. Fakat bununla yetinmeyen ve onları ölümsüzleştirmek isteyen müze, birkaçının portresini yapması için Eldar Zakirov adında bir Rus grafik sanatçısını görevlendirmiş. Emektar kedileri, müzenin tarihi kostüm departmanınca özenle seçilen, Çarlık dönemine ait kostümler içinde betimleyen ve İlya Repin ile Orest Kiprenski gibi 18. ve 19. yüzyıl portre sanatçılarından esinlendiğini belirten Zakirov, her kedinin kendine has özelliklerini sadakatle yansıtmaya çalıştığını söylüyor. Gerçi Çarlık döneminde saray hizmetkârlarının giydiği kıyafetlerin seçilmiş olması kedilerin başına buyruk doğasını pek yansıtmıyor ama müzenin en az eserler kadar ilgi çeken ve sevilen bu emektarlarının hatırlanması güzel.
Müze yetkililerinin verdiği bilgiye göre I. Petro (Büyük Petro), 18. yüzyılda St. Petersburg kentini kurarken Kış Sarayı’nın kapılarını kedilere ilk kez açan kişi. Hermitage Müzesi’ndeki resimlerin korunması için fare yakalamada en usta kedilerin bulunup getirilmesi emrini veren ise kızı Elizaveta Petrovna olmuş. O günden bugüne müzede kediler işlerini hiç aksatmamışlar. 1917’de Ekim Devrimi esnasında yaşananları bile kazasız belasız atlatmışlar. Fakat II. Dünya Savaşı’nda Leningrad’ın işgalinden sonraki üç yıl boyunca kentte baş gösteren açlık sıkıntısı onları da vurmuş ve pek çoğu ölmüş. Şimdilerde tüm bakım masrafları sponsorların ve gönüllülerin bağışlarıyla rahatlıkla karşılanabiliyor. Hatta müze bünyesinde küçük bir hastane bile oluşturulmuş. Ayrıca istedikleri zaman bahçeye çıkabilmeleri için servis kapılarına minik delikler açılmış.
Müzenin yönetici asistanı Maria Haltunen kedilerin dost canlısı olduğunu ve müze çalışanlarının moralini yükselttiğini; onlar yakınlardayken insanların daha sevecen, daha cana yakın davrandıklarını söylüyor. Pek çok ziyaretçi de görkemli eserlerin sergilendiği ihtişamlı koridorlardan çıkıp tozlu ve karanlık bodrum katlarına inerek onları görmek istiyor. Ne var ki zaman zaman buna gerek olmuyor çünkü havalandırma borularını kullanarak ulaşabildikleri sergi alanlarında bir anda karşınıza çıkabiliyorlar. Hatta bir keresinde kaçaklardan biri ünlü Felemenk ressam Anthony Van Dyck’in eserlerinin bulunduğu bölümden tüm çabalara rağmen iki hafta boyunca çıkarılamamış ve o günden sonra da adı Van Dyck kalmış.
E-skop’tan alınmıştır.