Murat Meriç: “Türkiye’de televizyon tarihi için bir dönüm noktasıydı.”

okuma süresi 3 dakika
büyükkeyif'in yazarlarından olan, "müzik" denince memlekette akla gelen sayılı isimlerden Murat Meriç "Mevzu rakıysa gerisi biraz da teferruat" diyor. "İyi ki böyle bir şeye şahit olduk" cümlesine hepimiz katılıyoruz sanırım.

Radikal‘de Bahar Çuhadar film üzerine söyleşi yapmıştı, sizin de içinde olduğunuz dört kişiyle. O günden bugüne ne değişti Behzat Ç. ile Murat Meriç arasında?

Çok şey değişti. Bir kere Murat Meriç, “Behzat Ç.” izlemeyi bıraktı! Bu başta teknik bir durum: Cuma geceleri çaldığım için gününde izleyememeye başladım. Pazarları sadece onun için gecelerimi evde geçirirken, alışmışken bu değişim hiç hoş olmadı. Ama değişen sadece günü ve yayın saati değil, dizi de değişti. Eskiden her bölümde bir olay çözülür, arada karakterlerin hikâyeleri (hem de doyurucu bir şekilde ve dönüşümlü olarak) işlenirken olay (bilhassa son sezonda) Behzat’ın sıkıntılarına ve kavgasına evrildi. Karşı değilim elbette ama dizi vaadini yerine getirmedi bence. Memlekette sahiden gerçekçi bir polisiye başlamışken, biz onu o haliyle sevmişken elimizden uçup gitti. Teknik dedim ama bir yandan da bilinçli bir seçim izlememem. “Behzat Ç.”, ilk sezondaki kadar heyecanlandırmıyor beni.

Behzat Ç. Türkiye televizyon tarihi için bir dönüm noktası oldu mu sahiden? Neydi bunca sevilmesinin hikmeti?

Yukarıda da söyledim: Gerçekçiydi. Her şeyiyle. Bizde “polisiye” denen şey ya komiktir (ki bu bile becerilemez) ya da gerçeklikten uzak. Polisler her koşulda melektir mesela. “Behzat Ç.” bunu yıktı, teşkilatı (içinde dönen bütün dolaplarla birlikte) gerçek yüzüyle ortaya koydu. Karakterlerinin şahaneliği, her bölümde çözülen olayın derinliği, yan hikâyeleri ve elbette müziğiyle “başka türlü bir şey”di “Behzat Ç”. Bunda karakterin yaratıcısı Emrah Serbes’in rolü kadar dizinin senaristi Ercan Mehmet Erdem’in de katkısı büyük. Oyunculuklara hiç girmiyorum bile… Böyle olunca sevildi, sahiplenildi, kült oldu. Dokunulmamış konulara dokunması, bir şeylerin üstüne gitmesi de bir başka etken elbette. Bu özellikleriyle, evet, Türkiye’de televizyon tarihi için bir dönüm noktasıydı. Hele ki sahiden kötü dizilerin ortalığı kapladığı bu dönemde. Bu, “kötünün iyisi” olduğu anlamına gelmesin ama. “Behzat Ç.” sahiden çok iyi bir diziydi.

3 sezonluk dizi için bir cümle kurmanızı istesem, ne dersiniz?

İyi ki böyle bir şeye şahit olduk.

Bitişi için ne düşünüyorsunuz? Sizce miadını doldurmuş muydu? Yoksa erken mi gene de?

Hiç bitmese elbette daha iyiydi ama ben açıkçası üçüncü sezonu “fazla” bulanlardanım. “Bu haliyle devam edeceğine bitmesi iyi oldu” cümlesini rahatlıkla kurabiliyorum. Yine de haksızlık etmek istemem: Memleket sahici bir diziden yoksun kalacak ki bu çok fena bir şey.

Dizi, müzikleriyle de öne çıktı. Bilhassa da rakı meyhanede arkada çalan müziklerle. “Bu nasıl olmaz yahu?” dediğiniz ne var? Ya da “hah, o şarkı da ne güzel yakıştıydı” dediğiniz?

“Bu nasıl olmaz” dediğim çok şey var aslında ama başta telif hakları pek çok şey ekibin önünde engel olduğu için dile getirmek mânâsız olur kanaatindeyim. Neşet Ertaş hep çok yakıştı, dizideki en şık hareketti çünkü Ankara’da rakı Neşet Ertaş eşliğinde içilir! Aslında (müzik meselesinden bağımsız olacak belki ama) dizideki en güzel dönüşüm, “amirim”in biradan rakıya geçmesiydi. İlk bölümlerde meyhanede bira içmesini yadırgıyordum, rakıyı önüne koyduğu an “hah, şimdi oldu” dedim. Mevzu rakıysa gerisi biraz da teferruat; mühim olan muhabbet.

About The Author

Diğer yazılar

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.