Öyle bir hikâye…
okuma süresi 2 dakikaBir kadın ve bir erkek. Her ikisinin de yüzü sonbaharın hüznüne gömülmüş. Sessizce, yağmur damlalarını ezmemeye dikkat ederek yürüyorlar. Laleli’den ayrılığa giden bir tramvaydalar.
Elleri paltolarının cebinde. Yalnızlar. Erkek kadının elinin sıcaklığını hatırlamaya çalışıyor. Kadın ne söyleyeceğini. Erkek ayakkabısının ucuna bakıyor. Başı hafifçe öne doğru eğilmiş. Kadın erkeğin gözlerine bakıyor. Başı hafifçe sola doğru eğilmiş. Solgun, düşünceli bir yüz görüyor kadın. Her terk eden ve terk edilen gibi.
“Yine görüşürüz değil mi?” diyor kadın.
Cevap vermiyor.
“Böylesi daha iyi” diyor kadın.
Bir şey söylemiyor.
“Benimle konuşmayacak mısın?” diyor kadın.
Susuyor.
Gülhane’nin önünden geçiyorlar. Erkek cebinden mendilini çıkarıp alnındaki damlaları kuruluyor. Yüzü silinecekmiş gibi geliyor. Bir ay önce buradan el ele geçtiklerini anımsıyor. Nedense insanın canını en çok hatırladıkları yakıyor.
“Şemsiyenin altına girebilirsin” diyor kadın.
Önüne düşen yağmur damlalarını seyrediyor. Sonra göz ucuyla kadının. Daha fazla yürüyemeyeceğini hissediyor. Kalbi dar gri bir koridorun içinde sıkışıp kalıyor.
“Kitabı okudun mu” diyor kadın.
Bir paltonun sıcak iç cebine girmek istiyor. Üşüyor. Bir aşktan geriye kalmış susam tanelerini düşünüyor.
“Senin seveceğini düşünmüştüm,” diyor kadın.
Bir şeyler anımsıyor.
“Seviyordum be abi!”
“Nasıl seviyordun, Hidayet”
“Deli gibi be abi! Gün onunla ağarıyordu. Ben susam helvası satarım abi gündüzleri. Cebin de mis gibi simit kokuyor abi. Gün onunla ağarır; onunla kararırdı. Bir dakkam yoktu onu düşünmediğim. abi, rüyada gibi yaşardım. Her laf gelir gider ona dayanırdı. İnsanlar bana bir laf söylerdi. O ne cevap verebilir, diye düşünürdüm. Bir şey alacak olsam o alır mıydı acaba, derdim. Bir şey yesem içime sinmezdi. Biri yol sorsa o gösterir miydi diye kafama sormayınca ve içimde o, yol göstermeyince aptal aptal bakardım. Bir güzel şey görsem ona göstermezsem, gösteremediğim için zevk alamazdım güzel şeyden.
Erkek birden duruyor. Kadına bakıyor. Tek başına bir boşluktaymış gibi.
“Ben artık gideyim…”
Eski bir şarkıya benziyor sesi. Kelimeler dudaklarının arasından kayıp, yere düşüyor. Kadın bir şey söylemek istiyor. Biraz daha yürümek. Biraz daha konuşmak. Biraz daha…