Bendeki Sait Faik Abasıyanık…
okuma süresi 2 dakikaAba sözcüğünü onun soyadından öğrendim, sonra da kendime neden böyle bir soyadı var diye sordum. Neden yanmış abası, kimmiş bu abası yanan? Büyük olasılıkla babası almıştır soyadı kanunu çıktığında dedim. Bütün bir sülalenin yanmış bir abayla anılması, yıllar boyu, belki yüzyıllarca!..
Benim soyadım doğulu, uzun saçlı bir şeyhten geliyormuş. Babam, dedemlerin aldığı ama kendisinin bir türlü ısınamadığı Öcal soyadımızı, ailemizin kökenini araştırdıktan sonra bu eski dedeyi bulunca değiştirmiş. Ne başımda saç kaldı, ne de şeyhleri severim. Yani soyadımla ilişkim bu açıdan kopuk…
Sait Faik’in öykülerine işleyen sıcaklık bu yanık abadan geliyordur mutlaka. Aba yandığı için değil kuşkusuz. Yanık bir abanın soyadı olmasındaki olağanüstülük gibi, yaşamdaki anlık görüntülerin, duyguların, düşüncelerin balığın puluna, denize, havaya, köpeğe, kediye, balıkçıya, rüzgârın okşamasına, topal bir martıya, bu kentin semtlerine, adalarına, cebin astarının arasında kalmış simit susamına duyulan saygının ve sevginin insan yüreğini çevreleyen öykülere dönüşmesine neden olduğu için.
Çehov’un, Aziz Nesin’in ve en çok da Sait Faik’in öyküleriyle yaşadım çocukluğumu. Sait Faik’in öyküleri sayesinde öğrendim her şeyin canı, mutluluğu ya da mutsuzluğu olduğunu. Taşa bile duygu yükleme becerisini o kazandırdı bize. Ne dinlere, ne felsefelere, böyle yazarlara borçluyuz hümanizmamızı. Sait Faik, küçücük çocukluk odamda okyanuslara açılmamı sağlayan yazarım, ustam oldu. Ne zaman okusam iyi bir insan mıyım, iyi bir yazar mıyım diye kendimi sorguladım.
Edebiyata bağlanmamın en büyük nedenidir O.